Sosyal alanlarda bir yerde sorun varsa bunun tek bir nedeni de olmuyor. Birçok faktöre bağlı değişkenlerden birini düzeltmeye çalışırken, bir diğerini görmezden gelmekle çok fazla yok kat edilemediği de tecrübelerle sabit. Mekanik sistemlerde bir parça arıza verir ve hatta otomobillerde diagnostik hata cihazı bu hatanın nerede olduğunu da söyler ve bakım ustası söker, o arızalı parçayı değiştirir ve sistem yeniden tıkır tıkır çalışmaya devam eder. Teknoloji ise, her zaman daha iyiye ulaşma hedefiyle daha verimli, daha az maliyetli bir sistem için bilim alanında çalışanları zorlar. Teknoloji olmasaydı ilk motorlu taşıtla “bu aşılamayacak bir hızdır” diye saatte elli kilometre hızı, oda büyüklüğündeki bilgisayarları, çok katlı binaları ilerletemez, hatta bulamazdık. En basit bir kap, taştan, topraktan, metalden, plastikten, porselen/seramikten, camdan yapılabiliyor. Tek çözüm olmadı, hep daha iyi için ve koşullara uygun çözümler için çabaladı insanoğlu. İşte sosyal alanlar tam da teknolojinin bu alanı gibidir. Karmaşık bir sorun vardır, çözümün ideale yaklaştırması için çabalanmalıdır.
“Toplum gittikçe bozuluyor, gençler gitgide daha saygısızlaşıyor” sizlerin de sıkça kullandığınız veya kullanımına şahit olduğunuz bir cümle, değil mi? Geçenlerde bir toplantı da “Hep annelerden kaynaklanıyor. Anneler güzel evlatlar yetiştirseler hiç böyle mi olur? Kimi anneler var ki …” ile uzayıp giden uzun bir nasihat dinledi bir erkekten oraya toplanmış kadın kitlesi. Hatta kadınlardan da öyle çok ki “Erkeği yetiştiren de bir kadın. Demekki biz iyi yetiştirmiyoruz” diyenler. Ne hevesliyiz ortadaki sorunu da sahiplenmeye, kendimizi suçlamaya. Erkekler sütten çıkmış ak kaşık, tüm suç tabi ya, hep bizim.Ahhh biz kadınlar… Her şey Adem’in aklını çelen Havva ile başladı. Sonrasında cennetten oldu Adem, Havva yüzünden. (Kuran her ikisini birlikte ele alsa da nedense hep anlatılagelen hikayelere dokunduruyorum. Böyle olduğunu düşündüğüm için değil) Erkeğin aklı yoktu, kadın istedi, yapıverdi. Kadın isteseydi nane yemeyen, kadın dövmeyen, küfretmeyen, nazik, adam gibi adamları da yetiştirirdi. Hani iltifat ediyorlar sanırım bize, siz çok akıllısınız demek istiyorlar. Aynı zamanda da bu övülen aklın şeytani olduğunu da fark etmeyeceğimizi sanıyorlar. Hemen ardından ekliyorlar “saçı uzun, aklı kısa”, “elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “onbeşe er gerek, er yoksa yer gerek” … Kadın rolleri diye üzerimize giydirilmiş zırhları atmamızı istemiyorlar. “Kadın ol kadın, çocuk yetiştir! Bak sen yetiştirmeyince ne oluyor” deniliyor.
Çocuk gelişiminde erkek çocuk için rol model babadır. Baba kaybedildiyse bile bir baba modeli muhakkak surette ama dede, ama amca-dayı ile tamamlanır. Kız çocuklar için de Oipidus-Electrakompleksi ile kız çocuklar babalarına hayrandır. Baba sevgisinin farkını kavrayana kadar da sürer bu hayranlık. Dikkat edin baba gibi babaların sevgisini tam anlamıyla yaşayan kızlar karşı cinsle çok daha dengeli diyaloglar geliştirirler ve yanlışa düşmezler. Toplumun yarısı kadın; yarısı erkek, kromozomların 23’ü kadından; 23’ü erkekten, ebeveynlerin biri erkek; biri kadın, nine-dede sayıları eşitken, düzgün yetişmeyen çocuğun sorumlusu neden sadece anne oluyor? Elbette bir anne çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Ancak kendinden her türlü fedakârlığı yap, kendini çocuğuna ada ama sonrasında hayırsızsa yine sen kabahatlisin mantığını lütfen biri açıklasın. Baba ilgisiz kaldığı, baba hayırsız olduğu için olmaz da illa anne midir kabahatlisi. Aynı annenin yetiştirdiği çocuklardan her biri aynı oluyor mu ki? Kadın isterse çocuğunu kendi yetiştirir, isterse eş zamanlı olarak hem kariyerine devam eder, hem anneliğine. Ancak kadının tercihi ne olursa olsun çocuğu yetiştirmek, anne ve babanın en büyük rolü almaları ve çocuk üzerinde ana otorite olmaları kaydıyla, anneanne-babaanne, dede, teyze-hala, dayı-amca, çevre, okul hepimizin görevidir. İncilipınar parkında çiçeklere zarar veren bir çocuğa “Böyle yaparsan bir daha bu kadar güzel bulamayız. Bu çiçeklerle güzel burası” dediğim anda annesi bir panter gibi atlayarak “Çocuk benim, eğitimini ben veririm. Size ne oluyor” demişti. Ben de bu hanımı notere davet ettim. Anlamayınca “Çocuk sizin, evet. Siz bu şekilde yetiştirdiğinizde yarın büyüdüğünde bana zarar vermeyeceğine dair sizden taahhüt almaya, velev ki zarar verirse de makul bir ücret noktasında şimdiden anlaşmaya” diye açıklamıştım. Tekil bir yetiştirme misyonu edinmek veya yüklemekle bu sorumluluktan kimseyi, özellikle de babaları kurtaramaz. Kadınlara iyi çocuk yetiştirin diyen babalar evlatlarıyla haftada en az bir kez kesintisiz 3 saat geçirmiyorlarsa lütfen öncelikle o önemsedikleri evlatlar için kendileri böyle bir fedakârlıkta bulunsunlar.
Çok mu oluyoruz bazı platformlarda. Acaba bu yüzden mi kadınlara defaten hatırlatılıyor annelik görevi?“Biz kadınlar olsun isteriz ama hevesli olan, teklif ettiklerimizden kabul eden yok ki” bahanelerine sığınan erkek hegemonyası, kadınların işlerini zorlaştırarak pes ettirmeye zorladıkça, kadının hassas, naif ruhu zedelendikçe o konuma gelmeyi elbette istemez kadın. Fasulyeden kadın temsilleri ile de var demeye bir yerlere getirilmiş kadınlar yerine Sayın Bakan Ramazanoğlu’nun “Kadın temsilinin artması kadar, temsildeki kadınların kalitelerinin artması” vurgusuna katılmamak elde değil. Korkmayın bu kadar kadınlardan! Onlar estetik bakarlar, sizin görmediğiniz ayrıntıları görürler. Gittiğim bir firmada “ısınma tesisatınızı bir kadın mühendis mi yaptı” diye sordum. Erkek mesleğiydi değil mi mühendislik. Dıştan hiç boru görünmeyen bir tesisat elbette bir kadının elinden çıkabilirdi.
Toplumun kalkınması, daha verimli çalışması isteniyorsa; daha donanımlı alternatif bir kadın diye “geleneksel çözüm budur,erkek olmalı” demek yerine, bir şeyleri değiştirme cesaretinde olabilecek erkekler ve kadınlar olmadan, kadınlara daha çok akıllar verilecek, kadınlar oyalanmaya devam edecek: “İyi çocuk yetiştirin!”