Eskiden..

Yanı çok değil 25-30 yıl öncesi.

Bahçeli, oksijenin bol, mutluluğun çok, bahçesinin bitki, çiçek ve ağaçlarla kaplı olduğu tek katlı veya iki katlı müstakil evlerde yaşardık.

O dönemlerde aynı mahallede yaşayan herkes birbirini tanırdı. Selamlaşırdı.

Akşamları komşular arası ev ziyaretleri yapılır, sohbetlerin tadına doyum olmazdı.

Herkes komşusunu soy ağacına varana kadar tanırdı. En kötü zamanında el uzatır, destek olur, en iyi zamanında da yanında olmayı ihmal etmezdi.

Aynı evin içinde yaşar gibi birlik ve güven hakimdi insanlar arasında..

Günümüzde..

Devasa apartmanların ve son yıllarda mantar gibi artış gösteren apart tarzı, kibrit kutusu gibi odaları olan, oksijeni az, yeşile hasret, gürültüsü ve stresi bol dairelere tıkıldık.

Ekonomik ve sosyal hayatın hızlı bir şekilde değişimiyle bırakın aynı mahalledeki insanları, aynı apartmanlarda yaşayan insanlar olarak birbirimizi hiç tanımaz hale geldik.

Sohbetler sıfırlandı. İnsanlar üst katında kim oturuyor, yan dairesinde kim var tanıyamaz, bilemez hale geldi.

Sohbetler bitti..Selamlaşmalar, komşuluk ilişkileri ve de her şeyden önemlisi güven bitti gitti. Yok oldu.

Dolandırıcılık olayları eskiden de vardı ama günümüzdeki kadar yoğun yaşanmıyordu.

İnsanların birbirini hiç tanımaz hale gelmesi, aynı binada kimlerin oturduğunu bile bilmemesi ise günümüzde bazı kişilerin yeni dolandırıcılık sistemleri geliştirmesine neden oldu.

Bu konuyla ilgili benim yaşadığım ve diğer insanlarımızın da sıklıkla yaşadığı bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim.

Geçtiğimiz günlerde gece saat 10.00 gibi oturduğum dairenin zili çalınınca gözetleme deliğinden baktım ve kapının dışında hiç tanımadığım 18-20 yaşlarında bir gencin dikildiğini gördüm. Kim olduğunu, ne istediğini sorunca “Abla en üst dairede oturan komşunuzum” dedi.

Emniyet kilidi takılı olduğu halde kapıyı araladım ve ne istediğini sordum.

En üst katta abisiyle birlikte oturduğunu ve abisinin henüz işten dönmediğini, yanında da hiç para olmadığını, akşam yemeği hazırlamak için ekmek ve domates alması gerektiğini belirterek 10 lira verip veremeyeceğimi sordu. Ardından da abisi gelince parayı getireceğini söyledi.

(Bu arada bizim apartmanın hem dışında, hem de apartmanın girişinde güvenlik kamerası var)

Çocuğu tanımıyordum. Daha doğrusu üst katlarda kimler oturuyor bilmiyordum. İhtimal vermesem de, insanlık hali olabilir diye düşünüp 10 lirayı verdim. Çocuk parayı isterken bile kızarıp bozarıyordu ve de gayet kibar ve saygılı konuşuyordu. Çocuk parayı aldı gitti. Aradan bir değil iki saat geçti. Tabi ki gelen giden ve para getiren olmadı. Ardından yöneticiyi arayıp çocuğu tarif ettim ve güvenlik kamerası incelendi. İnceleme sonucunda apartmana girip çıkan sakinlerden birinin kapıyı açık bıraktığı ve söz konusu şahsın da apartman kapısını açık bulunca içeri süzüldüğü görüldü.

Aynı kişi benden sonra yukarı katlara da çıkmış ve onlara da alt katta oturduğunu söyledikten sonra aynı mavalı okumuş.

O anda evde olan apartman sakinleri de vermişler 10’ar lira.

Olayı duyunca gülmeye başladım.

Bizim dolandırıcı böylece 5 -10 dakikada 40-50 lirayı doğrultup cebine istifleyip gitmiş.

Günde 10 apartmana aynı yöntem ve yalanla girip her birinden 50 lira alsa, günde havadan 500 lira kazanır.

Peki bu durumda suçlu kim?

Suçlu dolandırıcı değil..Ona bu fırsatı sunanda..

Çünkü kısa zamanda komşuluk denilen en güzel bağlardan birini kaybetmişiz. Kaybetmekle kalmamış en güzel gelenek göreneklerimize sahip çıkmasını bilmemişiz. Yaşam şartları ne kadar değişirse değişsin, özümüze, kimliğimize, geçmişimize, güzel olan her türlü geleneğimize göz göre göre sırtımızı döndüğümüz, ellerimizin içinden yok olup gitmesine göz yumduğumuz için..

Teknolojiyi, sosyal hayatı bizden çok daha yüksek seviyelerde yaşayan ülkeler bile güzel geleneklerini, özlerini kaybetmemek için uğraş verirken, biz her şeye boşverip “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket ettiğimiz için hem vicdanlarımızı, hem insani her türlü değerimizi  kaybettiğimiz ve git gide iyice yozlaştığımız için dolandırıcı değil bizleriz suçlu olan.

Toplumun ne durumda olduğunu bilen bu türlü dolandırıcılar ise, fırsatı ganimete çeviriyor tabi ki..

Toplum bu türlü fırsatları tepsi içinde sunarsa, onlar da çalışıp çabalamadan ganimeti toplar ve ardından bir nanik çakarak cebi doldurup gider haliyle..

Toplumsal değerlerimize, vicdanımıza, insanlığımıza, birlikteliğimize, kimliğimiz ve özümüze yeniden sarılmamız ve elimizden kayıp giden güzellikleri yeni baştan inşa edebilmemiz dileğiyle..