Trump Nasıl Geldi?

Abone Ol

Ne yapacağı kestirilemeyen adamlar, bazen devlet başkanı dahi olurlar. Trump, ABD başkanlığına aday adayı olduğunda herkes dudağını büküyordu. Kadın düşmanı, Irkçı, Hitler’in konuşmalarını taklit eden, siyahlara tembel damgası vuran,  Meksikalıları aşağılayan, göçmen düşmanı, Müslümanları İslamcı terörist sayan, dış politika cahili bir isim, ABD’nin 45. Başkanı olamazdı.

Oldu.

Trump nasıl geldi? Sorusunun cevabı, Obama Liderliğinde Hillary Clinton’un dış işleri bakanlığını yaptığı 2008-2012 ABD politikalarında gizlidir.

Söz konusu dönemde Obama, Ortadoğu Ülkelerinden askerlerini çekmiş ancak, ajanlarını, Özel Birliklerini ve Dronlarını göndermişti. Arap Baharı olarak başlayan halk isyanları hedef ülkelerde yönetim değişikliklerini getiriyordu. Savaşa gerek olmadan ABD Büyükelçilerinin kontrolünü sağlayan bu politika, ABD’de yaşayan belli bir kesime, zekice ve faydalı göründü.

Başlatılan projenin temel itici gücü İhvan adıyla bilinen Müslüman Kardeşler Örgütüydü. Sırasıyla Tunus, Mısır ve Libya’da Müslüman Kardeşlerin desteklediği liderler yönetime gelmişti.

Çok akılcı görünen bu politika ABD’nin Ortadoğu’daki vazgeçemeyeceği tek ülkeyi, İsrail’i zor durumda bırakıyordu. Nitekim Mısır’ın lideri Mübarek, Enver Sedat’ın devamı olarak İsrail’le hiçbir sorun yaşamamıştı. Yerine geçen Mursi, Müslüman Kardeşler Örgütünün temsilcisi olarak Yahudi’lere uzak duran biriydi. Tunus ve Libya’da da aynı durum gelişmişti.

Dedesi İngiltere’de yaşayan Obama, Amerika’daki Angle Sakson’ların temsilcisi miydi?

Aslında pek çok olay bir önceki başkanın sekiz yılından kalma saldırgan politikalara tepki olarak başlamıştı. İkinci Bush, Musevi inancına en yakın Hıristiyan tarikatı olan Evangelist inancına sahipti. Bush, Neoconcularla iktidara geldi. O tarihlerde Neoconlar, bu gün Trump’ın sahip olduğu imajın temsilcisiydiler. Sert savaşlara girdilere ve İsrail ile sorun yaşayan ülkeleri dize getirerek alan açtılar.

Bizler söz konusu dönemde, Evangelist inancın filme uyarlanmış hali olan ‘’Yüzüklerin Efendisi’’ üçlemesini seyre dalmıştık.

İngiltere Tony Blair başbakanlığında, Saddam Hüseyin devrilene kadar ABD’nin yanında yer aldı. Savaş bitip yarı yarıya paylaşım yapıldıktan sonra Tony Blair istifa ettirildi. Yerine geçen Golden Brown, Bush ile bir kare resim çektirmedi. İngiliz Lobisi ABD’de Bush aleyhine yoğun bir kampanya yürüttü ve Obama iktidarını hazırladı.

Irak’taki nükleer silah yalanının açıkça ortaya çıkarılması ve Onbir Eylül konusundaki şüpheler işlendi ve Obama bu gün Trump’ın elde ettiğine benzer bir farkla ABD Başkanı oldu.

Obama’nın acısız çözümleri, Suriye’de duvara çarptı. Esat, direnirken Rusya ve İran’ın tam desteğini arkasına alıyordu. Her zaman İran’a paralel olarak hareket eden Hizbullah, fiziki olarak Esat’ın yanında yer tutuyordu.

Müslüman Coğrafya’da ABD tarafından ele geçirildiği düşünülen ülkelerde, kısa sürede tamamen tersine dönen sonuçlar ortaya çıktı. Libya’da ABD Büyükelçisi öldürüldü ve sonrasında kontrol Kaddafi’nin iktidarını dayandırdığı aşiretlere geçti. Mısır’da yapılan darbe sonucu Sisi, Mısır Cumhurbaşkanı oldu ve Müslüman Kardeşler Örgütü’ne acımasızca saldırdı. Tunus’ta da seçim sonuçları iktidarı tersine çevirdi.

Suriye’de bocalayan ABD, Rusya’yla İran’ı karşısına almakla beraber PKK uzantısı PYD’yi destekleyerek Türkiye’yi de karşısına almış oldu. Müslüman Kardeşler Örgütü de bütün sahalardan çekilmek zorunda kaldı.

Obama’nın seçilir seçilmez, önce Türkiye arkasından Mısır’da yaptığı ziyaretler sırasında Müslümanlar ona ‘’Gönül Çelen’’ demişlerdi. Geçen dört yılda görüldü ki; Obama Stratejisi sadece; ‘’ABD Askerlerinin öldürtmemek ve yerli güçleri birbirine çarpıştırıp kazananı desteklemekten’’ ibaretti.

Ülkesindeki Yahudi Lobisi ve petrolcüler, bu politikadan çok rahatsızdılar. 2012 seçimlerinde Obama’nın senatörlerine özeti; ‘’Dünyanın her yerinde Yahudi çıkarlarını destekleyeceğim’’ olan belgeyi imzalattılar. ABD’de başkanlara, ikinci dört yıl için bir şans daha verilir. Obama’nın senatör adaylarının yüzde yetmişi, söz konusu belgeyi imzaladı ve ikinci dört yılda Demokratlar iktidarda kaldılar.

Dış işleri Bakanı Clinton için aynı tolerans gösterilmedi. Clinton, Libya’daki ABD Büyükelçisinin öldürülmesi konusunda Cumhuriyetçi senatörlerin hesap sormalarına dayanamadı ve gözyaşlarıyla istifa etti.

Obama karşıtları boş durmadı ve 2014 seçimlerinde Temsilciler Meclisini de Obama’nın elinden alıp onu Topal Ördek konumuna düşürdüler. Obama, son iki yılında hiçbir yasayı geçirecek gücü olmadığından, fantastik geziler yaparak zaman öldürdü. Küba ve Hiroşima’da boy göstererek farklı hatırlanmak adına top çevirdi.

Cumhuriyetçi Partinin temel dayanağı hep Yahudi Lobisi olmuştur. Trump’ın gelişi 2014 seçimlerinde elde ettikleri başarılarının tekrarından ibarettir.

Cumhuriyetçiler, ‘’Gönül Çelen’’ adaylardan ziyade, doğrudan sonuç elde edecek liderlerle politika yapmayı severler. Ne yapacağı kestirilemeyen adamlar, karar vermekte zorlanmazlar, ‘‘Ne yapsa yeridir’’ denmesi onları rahatsız etmez. Truman, Eisenover, Nixon, Reagen, Baba Bush ve oğlu. Her an ‘’Bombayı patlatırım’’ imajı veren liderlerdi.

Trump geldi diye neden şaşırıyoruz ki?