TÜKETİM…

Abone Ol

Tüketir olduk kolayca. Hatta üretmeden tüketir olduk. Refaha erdik, hazır gıdalar yer buldukça marketlerimizde eskiden evde üretilen koruyucu ve katkısız kremalarla süslenen pastaları dilim dilim tadına vararak yemeyi unuttuk. Eskiden canımız çekerdi, emeği verilirdi. Belki de lezzetlendiren sadece hazır olmamaları değildi, verilen o emekti. Tarif defterleri olurdu. Çok beğendiğimiz kekler, böreklerin tariflerini yazar da verirdik birbirimize. İnternet denilen icat çıktı, tatmadıklarımızı dener olduk. Kalem kağıda değer iken elden ele verilen, ikram edilen tabaklardaki sıcaklığın yerini soğuk, tatmadığımız ama denediğimiz tarifler alır oldu. Ya da en çok 1,5 litrelik cam şişelerde meşrubatlar olurdu. Günümüzün çay bardağı kıvamındaki o zamanların sevimli minik meşrubat bardakları ile ikram edilirdi de, katığın yanında yudum yudum içilirdi. Şimdilerde ise neredeyse yarım litre içeceği alan bardaklar, kalk otur, doldur olup durmasın anlayışı hakim oldu. En zararlı ne ise, bol bol tüketmek için 2,5 litrelik meşrubat şişelerini kucaklar olduk.

Şarkı sözleri çıkarmak için müzik sistemine yerleştirilen kasetlerde durdur, oynat düğmelerine basılıp yazılan mısralarla defterler olurdu. Geçenlerde geçti elime ablamınkilerden biri. Kenarlarında çıkartmalar, kuru çiçekler. Herkesin şiir defteri vardı sanki. Bestelenmiş şiirler… Hissederek kağıda geçirilirken vay ben duyguya bak denilen. Şimdilerde ne şiirler yerini bulur oldu, ne de sadece melodisi dışında sözlerin derinliği anlaşıldı. Ya da çok mu merak ettin sözlerini, arama motorları imdada yetişir oldu. Belki o geçirmeyle, yazıya dökme ile duygusal açı zenginleşiyordu da insanlar birbirleri ile göz göze gelip en özel cümleleri kuruyorlardı. Dans ederdi insanlar göz göze, baş başa kalırlardı. Şimdilerde ise aşk sözleri dahi aşırma, yüz yüze geldiklerinde bir müddet sonra karşılıklı telefonlara sarılınır oldu. Not almayı, yazmayı gereksiz bulan nesiller gelir oldu. Tek tuşla yazdır işte. Emek verilmediğinden ne hissedildi, ne anlamı oldu.

Tüketir olduk zamanı. Kitap okumak, film seyretmek, herhangi bir şey üretebileceğimiz bir aktivite ile meşgul olmak yerine. Farkında olmadan saatleri, günleri verdik. En güzel mevsimleri, çimenlerin üstünde açan bir papatyanın dikkatimizi çekme çabasını dahi görmezden gelir olduk. 324 megapiksellik gözlerimizle görmek yerine 15-20 megapiksel çözünürlükteki cep telefonları ve makinalarla çekilen resimlerle yaşar olduk mevsimleri, tatilleri. Sevdiklerimizden aldık tüm zamanları ve sanal bir sosyallik üzerinden statü sağlamaya çalışır olduk. Aslında her doğal döngü bize kendi döngümüzü hatırlatmaya çalışır iken, biz sararmayacak bir yaprakmışız, hep yeşil kalacakmışız, güneş artık daha uzaktan ve daha eğik açıda gelmeyecek de hep pırıl pırıl tepemizde parlayacak gibi düşünür olduk. Merkeze beni koyduk ve tüm sanallığı da bu çerçeveye oturttuk. Asıl merkeze koyduğumuz çekirdeğin etrafında dönmeyi, diğerleri ile bağ kurmayı sağlayacak bir elektron olan vazifelerimizi unuttuk. Herkes çekirdek oldu, ortada ne elektron alma verme, ne elektronları ortak kullanma, ne de serbest elektronlar ile pozitif yüklü iyonların bir arada kalmasını görür olduk. Oysa bağ kurmak için ya veren-alan gerekti, ya ortak kullanmak, ya da herkes vererek bir arada durabilmek. Bağlar zayıfladıkça birbirimizden uzaklaşır olduk. Ve bir parçayı hasara uğratmak, koparmak için önce bağların zayıflatılması gerektiğini unuttuk. Akıl almak, ortak bir iş görmek istemez, bizi bir arada tutan toplumsal yapı harcımızı modernizme kurban eder olduk. Suçladık, karaladık karşımızdakini. En sahip çıkması gereken kişi iken, uzatılan eli reddettik. Zinhar kendimizden ödün vermeyi istemez olduk. Kendi algılarımızca şekillendirdik şahit olduğumuz kısımlardan hakkında hiçbir fikrimiz olmayan sonuçları yayar, iftira atar olduk. Hesabı unuttuk. Ardından atıp tuttuğumuzun yüzüne canım, cicim derken güleryüzle konuşabildik, yüzümüzün kızarmasını unuttuk.

Tükettik doğru tanım değil aslında. Tüketmek için bir şeyin var olması gerekir. Olmayan neyi tüketebilir insan. Boşalttık biz terimlerin içlerini. Sevgiyi, saygıyı, insanlığı, merhameti. Ürettiklerimiz bol bol gerçekliği dahi muamma laflar, sosyal medya üzerinde çok tık alacak paylaşımlar oldu. Ve bunu ürettikçe böbürlendi kimileri, çünkü buna da üretim diye bakanlar, karşılığında yine gerçekliği muamma sözlü övgüler verenler oldu. Ne kendilerine faydaları oldu, ne de marjinal faydaları. Birbirimize öyle negatif bakar olduk ki aradaki fitneciler yüzünden; artık elektron bulutu kayboldu.

Son çıkış belki bizler için yaklaşan. Geleceğimize değerlerimizi bırakabilmek, tüketimde israfa kaçmamalarını, değerlerin israf edilmeyeceğini anlatabilmek için. Birbirimizi dinlemek, anlayabilmek, anlatabilmek için…