Elektronik sistemin hâkim olduğu vergi uygulamalarımızın temelini oluşturan Vergi Usul Kanunu (V.UK.)’dur. Bahsi geçen kanun 55 yaşına girmiş bulunmaktadır. Gerek günümüz koşulları gerekse de AB uyum sürecinde ne yazık Türkiye’deki vergi uygulamalarının kurallarını belirleyen V.U.K. hükümleri yetersiz kalmaktadır. Bu sebepten dolayı da 64.hükümet eylem planında ticari hayatı belirleyen vergi sisteminin güncellenmesi amaçlanmıştır.
Bu kapsamda V.U.K. taslağı hazırlanmış ve sivil toplum kuruluşları ile ilgililere öneri sunulması amacıyla gönderilmiştir. Aslında bu uygulama yıllardır biz meslek mensuplarının karşı karşıya kaldığı çözümsüzlükler, uygulanabilirlik ve kervan yolda düzülür problemlerini asgariye indirerek uygulanabilir hale getirecektir. Kanunları hazırlayan bürokratların piyasa koşullarına hâkim olmaması ve konunun taraflarının görüşlerini almaması hasebiyle birçok kanunumuzda yama diye tabir ettiğimiz (sirkiler, tebliğler, yönetmelikler vs) ilave ve değişikler ile içinden çıkılmaz bir hale gelmektedir. Bunun en yakın örneği Türk Ticaret Kanunu’dur.
Söz konusu kanun taslağında yer alan bazı hükümler mevcut hali ile yasalaşması halinde uygulanabilirlik noktasında sıkıntılara sebebiyet verecektir. Hatta yakın bir zamanda medyada yer alan ispat külfetinin mükellefe yüklenmesi hususu çok fazla tepki almış ve Maliye Bakanımız bu hususta açıklama yapma gereği duymuştur. Bizim gözümüze çarpan husus ise hapis cezaları olmuştur. Tabii ki mevcut V.U.K. hükümleri arasında da hapis cezaları yer almaktadır. Kaçakçılık suçlarını işleyenlere onsekiz aydan üç yıla kadar hapis cezası uygulanacağı hükmedilmiştir. Bahsi geçen kaçakçılık kapsamına giren suçların vergi mükellefiyeti tesis ettirilmeksizin kayıtdışı yapılması halinde ise cezalar % 50 oranında artırılarak uygulanacaktır. Can alıcı husus ise bu kapsama giren suçlara ilişkin hapis cezalarının seçenekli cezalara dönüştürülemeyecek oluşudur. Oysaki mevcut V.U.K. hükümlerine göre iki yılın altındaki hapis cezaları para cezasına dönüştürülebiliyor.
Örnek vererek konuyu açıklamanın daha anlaşılır olacağını düşünüyoruz. Yıllarca çalışıp emekliliğe hak kazanan Ali Amca ve Ayşe teyze emeklilik ikramiyeleri ve birikimleriyle kendileri ve çocukları için aynı binadan dört daire satın aldılar. Bu daireleri alırken de dört yıl önce almış oldukları ve bu süre zarfında ikametgâh olarak kullandıkları dairlerini de sattılar. Ayşe Teyze yasal işlemlerle uğraşmayı sevmediği için yeni alınan daireler Ali Amcanın adına tescil edildi. Aynı şekilde satılan daire de Ali Amcanın adına kayıtlıydı. Ali Amca ve Ayşe Teyzenin hayali ise çocukları ile birlikte aynı yerde kalmak ve onların geleceklerini teminat altında almaktı. Fakat şehir dışında olan büyük oğulları alıştıkları yerden ayrılmak istemiyor (eşinin ailesi orada olduğu ve çocuklara da kayınvalidesi baktığı için) ve işini bahane ediyordu.Utana sıkıla ailesine kendisi için alınan daireyi satmalarını ve bulunduğu yerden daire almalarını önerdi. Bu duruma üzülseler de Ali Amca ve Ayşe Teyze evladının mutluluğu için razı oldular. Ocak ayında aldıkları dairelerden bir tanesini Nisan ayında satıp oğullarına bulundukları yerden daire aldılar. Evli olan ve kirada oturmakta olan kızları bu duruma çok sevindi, hemen yeni dairelerine taşınıp annelerine komşu oldu. Küçük oğulları ise yaza evlenecekti, dairenin bir tanesi de onun için hazırladılar. Düğün hediyesi olarak onları balayı için istedikleri bir yere göndermeye karar verdiler. Ali Amca ve Ayşe Teyze nasılsa emekli olduk, bize emekli maaşları yeter kalan bir daireyi de satalım ve çocuklara dağıtalım, çocuklarda yanımızda diye düşündüler. Temmuz ayında da boşta kalan bir daireyi sattılar.
Vermiş olduğumuz örnek klasik Türk aile yapısı gereği yapılan yaygın bir uygulamadır. Ali Amca ve Ayşe Teyze bu işlemleri yaparken başlarına geleceklerden habersiz sadece evlatlarını düşünerek hareket etmişlerdi. Fakat bir gün maliyeden gelen telefon ile Ali Amcanın ceza evi ile sonuçlanacak yolun başlangıcı oldu. Ali Amca daireleri bir inşaat firmasından almıştı, inşaat firmasının tapuda gerçek satış değerinin altında beyan ettiğinden habersizdi. Ödemeyi de tapu dairesinde satış yapılınca elden inşaat firması sahibine ödemişti. Bu durumdan habersiz olan Ali Amca bulunduğu bölgeden yeni yollar açılması ile değerlenen dairelerini iyi fiyatlara satmış ve satış bedellerini alıcılar banka hesabına göndermişlerdi. Haberlerden duyduğu kadarıyla belediye emlak değeri veya kredi kullanımı halinde kullanılan kredi miktarıyla uyuşmayan tapu satışlarında ceza uygulaması vardı ama ne alışında ne de satışında böyle bir durum olmadığı için içi rahattı. Evin satışından kazandığı paranın değer artış kazancına tabii olup beyan edilmesi gerektiğini ise bilmiyordu.
Sonuç olarak Ali Amca aynı yıl içinde birden fazla gayrimenkul alış satışı yaptığı için maliye tarafından tespit edilmiştir. Ali Amca için vergi aslı ve cezaları tahakkuk ettirilmiş olup vergi ziyaı cezaları da % 50 artırılarak uygulanmıştır. Devletin kestiği parmak acımaz diyen Ali Amca parayı ödemeyerek bu işi bitirecek ve diğer daireleri satacak olursa daha dikkatli olacaktır. Fakat hapis cezası ile karşı karşıya kalabileceğini asla düşünmemesine rağmen bu işlemin vergi mükellefiyetliğini gerektiren bir husus olması ve bunu da kayıtdışı yapmış olduğu gerekçesiyle hapis cezası ile karşı karşıya kalmaktadır. Hapis cezasının da para cezası veya başka bir cezaya dönüştürülmemesi sebebiyle ceza evinde soluğu almıştır. Gereken konularda veya alenen işlenen suçlarında hapis cezasının olması gerekmektedir. Fakat gerek iş dünyamıza gerekse de toplumumuza baktığımız zaman vergi bilincinin eksik olduğu görünmektedir. Masumca yapılan işlem ve eylemlerin gerek vergi kanunları gerekse de ceza kanunları karşısındaki durum bilinmemektedir.
Ne yazık ki okurken bir film senaryosunu andıran bu ve buna benzer birçok olay ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz taslak halindeki V.U.K.’nun yasalaşması halinde gerçeğe dönüşecektir. Elektronik ortamın hâkim olduğu günümüz koşullarında ise örnekte bahsi geçen olayların ayyuka çıkması ise çok basit olacaktır. Aslında baktığımız zaman gelişen dünya koşulları ve AB uyum yasaları göz önünde bulundurulduğunda bu uygulamaların yapılması kaçınılmazdır. Fakat ülkemiz koşulları, özellikle halkımızın ve iş dünyamızın bu hususlarda yeterince aydınlatılmıyor oluşu da unutulmamalıdır. Vergi bilincinin ilkokul seviyesinde zorunlu ders olarak aşılanması ile AB ülkelerinde olduğu gibi bir vergi bilinci mümkün olabilecektir. Mevcut durumda ise çözüm AB ülkelerinde uygulanan beyan sistemi ile dolaylı vergilerden dolaysız (beyan usulü) vergilere geçilmesi ile mümkün olabilecektir. Bu sayede örnekte verdiğimiz gibi bu işlemleri ömrü hayatında ilk defa yapan kişiler bile vergi ödemesi gerektiğini bilecek ve ona göre hareket edecektir. Kayıtdışılık ille mücadele edilen, AB uyumu çerçevesinde vergi sistemini güncellemek isteyen bir ülkenin vergi gelirlerinin büyük kısmının dolaylı vergiler ile olması aşikârdır. Naçizane tavsiyemiz ise gerek ülkemiz gerekse de piyasa koşullarına hitap edecek bir V.U.K.’nun yasalaşması olacaktır.
Murat Sayar/S.M.Mali Müşavir
Asist Denetim Danışmanlık S.M.Mali Müşavirlik Ltd.Şti.
www.asistdenetim.com.tr/muratsayar@asistdenetim.com.tr