Asgari ücret tutarı yıllardır tartışılan fakat enflasyonun çokta üstünde olmayan bir zam oranı ile açlık sınırın altında uygulanmaktadır. Ülkemizde TUİK tarafından açıklanan açlık ve yoksulluk sınırları ne yazık ki hep asgari ücretin üstünde seyretmiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan ve AB uyum sürecinin işletildiği bir ülkede asgari ücret seviyesinin en azından açlık sınırı (2016 yılı için 1.447 TL) kadar olması gerektiği aşikârdır.
Fakat ülkemizdeki enflasyon oranı ve işveren üzerindeki istihdam maliyeti dikkate alındığı zaman söz konusu maaş artışının bir seferde yapılması çok mümkün görünmemektedir. En son ki genel seçimlerde siyasi partiler asgari ücret vaadi konusunda yarışa girdiler. Bu yarışı kazanan iktidar partisi vaadini yerine getirmek için yılsonunda toplanan asgari ücret komisyonuna baskı uyguladı. Madalyonun diğer yüzünü temsil eden işverenler ise bu duruma karşı çıktılar. Asgari ücretin direkt olarak 910 TL’den 1.177 TL artırılması ile % 29 oranında bir artış yapılmış oldu. Gerek ülke gerekse de dünya piyasaları göz önünde bulundurulduğu zaman rekabet ortamı ve krizlerin etkisiyle kâr marjları her geçen gün geriye doğru çekilmiştir. Hal böyle olunca da işveren yüklenen ekstra işçilik maliyet artışı azımsanmayacak tutardadır.
Bu tepkilerin diğer nedeni ise piyasa koşullarında asgari ücretli çalışanlar kadar 2015 yılında uygulanmakta olan net asgari ücret seviyenin üzerinde olan normal işçi statüsünden ziyade operatör, posta başı, bölüm sorumlusu gibi personelin maaş artışları işvereni düşündürmeye başlamıştır. İşverenler genellikle sektörde yaşanan kalifiye personel sıkıntı sebebiyle birçok çalışanına asgari ücretinin üzerinde maaş vermektedir. Asıl işveren asgari ücret artışından ziyade sosyal adaleti sağlamak ve kalifiye personelini elinde tutmak amacıyla yapacağı zam oranı telaşına düşmüştür. Bu duruma duyarsız kalmayan hükümet ise asgari ücret artışı esnasından dile getirilen asgari ücretliye sağlanacak desteğin kapsamını birazcık genişletmiş fakat teşvikten faydalanmayı şartlara bağlamıştır.
Devlet teşvikini içeren işverenlerin merakla beklediği düzenleme 6661 sayılı torba kanun ile yasalaşmıştır. Yukarıda belirttiğimiz teşvik şartları ve kapsamı şu şekildedir. 2015 yılının ilgili ayına ait (örneğin Ocak ayı) kuruma verilmiş olan aylık prim ve hizmet belgelerinde günlük brüt ücreti 85 TL ve altında bildirilen sigortalılara ilişkin gün sayısını geçmemek kaydıyla, 2016 yılı cari ayına (örnekteki Ocak ayı) ilişkin verilecek aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin prim gün sayısının 2016 yılı Ocak – Aralık dönemlerinde geçerli olmak üzere 3,33 TL ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, işverenlerin kuruma ödeyecekleri prim tutarından mahsup edilerek hazine tarafından karşılanacaktır.
Konuyu anlaşılır olması adına kısa bir örnekle açıklamaya çalışalım; A Ltd.Şti. 2015 yılı Ocak ayında 85 TL brüt ücret altında çalışan işçileri için toplam 1.250 gün bildirimde bulunmuştur. Söz konusu işletme 2016 yılı asgari ücret ve diğer ücret artışlarını gerçekleştirerek Ocak ayı için 85 TL brüt ücret altında çalışan işçileri için toplam 1.100 gün bildirimde bulunmuştur. Bahsi geçen örnekte 2016 yılı Ocak ayı aylık prim ve hizmet bildirimde 85 TL brüt ücret altında yapılan bildirim gün sayısı, 2015 yılı Ocak ayındaki gün sayısından azdır ve 2016 yılı Ocak ayında bildirilen 1.100 gün dikkate alınacaktır. Bu durumda 1.100 gün x 3,33 TL .:3.663 TL prim teşviki aylık prim ve hizmet bildirimden mahsup edilerek hazine tarafından karşılanacaktır.
İşverenlerin söz konusu teşvikten faydalanabilmeleri için; aylık prim ve hizmet belgelerini zamanında vermeleri ve ödemeleri, geçmiş dönemlere ilişkin prim/ceza/gecikme bedeli vs gibi borçlarının olmaması gerekmektedir. Taksitlendirilmiş ve düzenli ödenen geçmiş dönem borçları teşvikten faydalanmaya engel teşkil etmemektedir. Teşvikten faydalanmak adına işletmenin unvanı vs değiştirenler, kontrolü altındaki şirketler arasında istihdam kaydıranlar, işletme sahibinin değiştirenler, sigortasız işçi çalıştıranlar, sahte sigortalı işçi bildirimde bulunanlar gibi haksız yere teşvikten faydalananların tespit edilmesi halinde faydalanılan tutar gecikme cezası ve zammıyla birlikte geri alınacak ve teşvikten faydalanması engellenecektir.
Ülkemizde sürekli açlık sınırın altında kalan asgari ücret tutarı % 94 oranında açlık sınırı ile örtüşme sağlamıştır. Bu hesaplama eşi çalışmayıp iki çocuk sahibi olan ve AGİ dâhil edilmiş 1.363 TL maaşlı asgari ücretli çalışana aittir. Malum açlık sınırı da dört kişilik bir aileye göre hesap edilmektedir.Gönül isterdi ki bu rakamın açlık sınırının üstünde olsun. Fakat dolaylı vergi yükü, işçilik, enerji ve ham madde maliyetlerinin yüksek olduğu ülkemizde konuya işveren cephesinden bakmamız gerekmektedir. Asgari ücretliler dışında çalışan personeline sosyal adalet çerçevesinde artış yapacak olan işverenlerin işçilik maliyetleri ortalama olarak % 20 civarında artış gösterecektir. Mevcut piyasa ve dünya koşulları göz önünde bulundurduğu zaman rekabet edebilmek adına çok cüzi kâr marjları ile çalışmakta olan işletmeler bu maliyeti kaldırmakta zorlanacaktır.
Sonuç olarak ortalama % 5 – 10 net kâr marjı ile çalışan işletmeler işçilik maliyetleri, enerji ve ham madde fiyat artışları ile birlikte bu kâr marjlarının en az yarısını veya daha fazlasını kaybedeceklerdir. Bu durumda kâr marjları iyiden iyiye düşen veya zarar eden işverenler bırakın yatırım yapmayı mevcut işletmelerini bile kapatmayı düşüneceklerdir. Enflasyonun geriye çekilmeye çalışıldığı, faiz oranlarının tek hanelere düşürülmesi hedeflendiği ve en önemlisi de 2023 yılı hedeflerine başta ihracat olmak üzere ulaşılması adına yatırımların yapılmasının şart olduğu görünmektedir. Mevcut koşullarda işverenlerin yükünü hafifletip rekabet şartlarını genişletecek yapıcı bir teşvikin şart olduğu aşikârdır. Bu koşullar göz önüne alındığı zaman ne yazık ki devlet işverenlere teşviki kaşıkla verirken, dolaylı vergi, işçilik, enerji ve ham madde maliyetlerine olan artışı kepçe ile almaktadırlar. Mesela günlük 3,33 TL ve 85 TL brüt ücret ile sınırlı tutmak yerine tüm çalışanları kapsayacak şekilde % 5 şeklinde olması halinde işverenin yükünü hafifleteceğini düşünmekteyiz. Temennimiz ise söz konusu teşvikin sadece 2016 yılıyla sınırlı kalmayıp sabit bir orana bağlanması şeklinde olacaktır.
Murat Sayar/S.M.Mali Müşavir
Asist Denetim Danışmanlık S.M.Mali Müşavirlik Ltd.Şti.
www.asistdenetim.com.tr/[email protected]