Devletlerin bekası ve parçalanmaması için güçlü liderlerle yönetilmesi mi gerekir? Bu sorunun cevabı için tanıdık ülkelerin yakın tarihlerinde hüküm sürmüş güçlü liderlerin yaşam hikâyelerine bakmak gereklidir.

Arnavutluk Osmanlı Toprağıyken, 1908’de Ergir Kasabasında doğan Enver, Müslüman bir ailenin çocuğuydu. Babası Halil Bey ve annesi Gülo, meşhur Yüzbaşı Enver’in adını verdiler çocuklarına.

Enver Hoca, yüksek okul tahsili için gittiği Fransa’da Komünist Partisi isimli dergide yazılar yazarak başladı çalışmaya. Öğretmen olarak Arnavutluk’a döneli çok olmamıştı ki, faşist İtalya ülkesini işgal etti.

Bir tütün satış noktası olarak kurduğu dükkân, savaş döneminde hem Arnavutluk Emek Partisinin hem de direnişin merkezi olarak hizmet görüyordu. Partinin genel sekreteri Enver Hoca oldu ve 1946’da bağımsız Arnavutluk Halk Cumhuriyetini kurdu.

Enver Hoca, Marksist-Leninist ideolojiyi savunuyor, uygulama için Mao’nun ‘’Kültür Devrimini’’ uygun görüyordu.

Stalin öldüğünde Rusya ile Mao öldüğünde Çin ile bağlarını kopardı. Batı dünyasıyla zaten kopuk olan ilişkileri doğuyla da bitmişti. Dünyaya tamamen kapalı, olan biteni umursamaz bir yalnız ülke yönetimi uyguladı.

Devlet’in dinsiz olduğunu resmen duyurdu. Kilise ve camileri kapattı. Öğrenciler, kilise ve camilere sadece oralarda ne kadar kötülükler sergilendiğini anlatmak amacıyla götürüldü.

Arnavutluk’ta her üç kişiden birisi Halkın Emek Partisine bağlıydı. Hiç kimse yönetimi eleştiremiyordu. Zaten parti mensupları dışında görüşebilecekleri kimse yoktu. Erkek öğrencilerin saç uzatması yasaktı. Yolda uzun saçlı yakalanırlarsa oracıkta ellerinde makasla dolaşan polisler tarafından durum düzeltiliyordu.

Bağımsız, tırnak içinde güçlü lider, malikânesinde 1985 yılında ölene kadar ülkeyi yönetti.

Halkın geliri Bangladeş ile aynı seviyelerdeydi. Dünyada olup bitenleri devlet televizyonunun verdiği şekilde dinliyorlardı. Ne kadar şanslı bir ulus olduklarını düşünerek mutlu mesut yaşıyorlardı. Dünyada herkes feodallerin ve burjuvaların güdümü altındayken Arnavutluk’un mutlu halkı özgürlüğün tadını çıkarıyordu.

Suç oranı çok düşüktü çünkü katiller hemen infaz ediliyor, öldürülenle aynı anda mezara konuluyordu. Hırsızlık en büyük suçlardandı.

Bebek ölümleri mukadderattı. Öyle ya bir gün nasıl olsa herkes ölecekti. Arnavutluk’ta bebek ölümleri, dünya ortalamasının çok üstünde gerçekleşiyordu.

Enver Hoca, kendine göre haklıydı; uzaya çıkmak, hızlı arabalara binip doğaya eksoz yaymak, deniz motorlarıyla suyu kirletmek, daha çok üretme kaygısı hep kapitalistlerin ürettiği sanal ihtiyaçlardı. Mao’nun Çin’de yapamadığı kültür devrimini yapacak olan Arnavutluk Halkı, dış dünyada üretilmiş gerçek olmayan ihtiyaçları hissetmeyecek ve onuruyla yaşamaya devam edecekti.

Enver Hoca, sözde değil özde onurlu bir insandı. Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs oylamalarında, haklı davasını savunan Türkiye lehine oy kullanan altı ülkeden biri hep Arnavutluk oldu.

Enver Hoca tarih sahnesindeki en farklı, kendine münhasır otokrat olarak yaşamı boyunca ülkesini yönetti ve göçtü gitti. Arkasında öyle bir ülke bıraktı ki; beslenme, sağlık ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlar bile karşılanamıyor, klasik tarım ürünleri dışında hiçbir geçerli mamul üretilemiyordu.

Ülkenin halini en iyi eski sanayi kalıntıları anlatır. Fabrikalar 1940’ların teknolojisine göre kurulmuş demir yığınları halinde ve çürümeye terk edilmiş durumdadır. İnsanlar, bugün halen, tarım faaliyetlerini merkeplerin üzerinde ulaşım sağlayarak yürütüyorlar.

Dış dünya, böyle bir liderin ardından açılan kapılardan üşüştü. Enver Hoca’yı haklı çıkarırcasına bütün kötülüklerini topluma yöneltmeye başladı. Civanmert Arnavut gençlerini uluslar arası çetelere yüksek paralarla eleman yaptılar.

Arnavutlar, Osmanlı döneminde dahi gözü kara yapılarından dolayı silahlı güç olarak değerlendirilirdi. İkinci Abdülhamit dönemindeki sokaklarda boy gösteren külhanbeylerinin içinde Arnavutlar nam salmışlardı. Sait Halim Paşa, Vatan ve Hürriyet Cephesinin kabadayılarına karşı Arnavutlara bel bağlamıştı. Arnavutköy İlçesinin adı o dönemden gelir.

Avrupa’nın Karapara Çeteleri de, yakın tarihte dini inançlarından da tecrit edilmiş bu topluma el attı. Fas’ta üretilen esrar maddesini Arnavutluk üzerinden Avrupa pazarına sürdüler. Uyuşturucu ve kumar mafyaları, ülkeye göz dikmişlerdi. Gençleri yakın zamanda görmedikleri lüks arabalarla kandırıyor, inşa ettikleri süslü otellerde fuhuş ve uyuşturucu bataklığına sürüklüyorlardı.

Arnavutlar arabaları çok sevdiler, ince ve virajlı yolların kenarlarında sık sık ‘’Lavaş’’lara rastlarsınız. Yol kenarlarında marketten çok araba yıkama yeri vardır.

İşte, millet olarak yüreğimizin attığı, Dalmaçya Kıyısındaki güzel Arnavutluk’un güçlü otokrat liderinin arkasında kalanlar; Elbasan Dağı’nı geçmek büyük bir zaman kaybını ve tehlikeyi göze almaktır.