“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır. Gazeteciler kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır” demiş “Mustafa Kemal Atatürk”
Ne de doğru söylemiş..
4 Ocak 1961 yılında gazetecilerin çalışma haklarına önemli iyileştirmeler getiren ve sosyal haklarını güvence altına alan 212 sayılı yasanın kabul edilmesi ve 10 Ocak 1961 günü Resmi Gazetede yayınlanması üzerine 9 gazete sahibi, yasayı protesto etmek için 3 gün süresince gazeteleri yayımlamama kararı aldılar. O tarihten sonra 10 Ocak, “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlandı. Yalnız 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra çalışanların hakları ve basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalara tepki olarak 10 Ocak tarihi, “Bayram “olmaktan çıkarıldı ve “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak anılmaya başlandı.212 sayılı yasanın çıkması hayli çalkantılı bir sürecin ürünü olsa da 2013 yılı itibariyle gazeteciler açısından 212 sayılı yasa hala bir kazanıma dönüşmüş değildir. Bugün endüstriyel medya kulübündeki grupların çalışanları ve yerel basın arasında 212’li olanların oranı yüzde 10’un bile altında kalıyor. Gazete ve televizyon kanallarında çalışan binlerce gazetecinin ezici çoğunluğu ne 212’li ne de Basın Kartı sahibi. Sektörün yeni istihdam alanı olan internet medyası ise, 212 bir yana hala herhangi bir yasal zemine bile sahip değil.
…..Gazeteci; haberleri dürüst, etik ve tarafsız bir şekilde araştırma, belgeleme, yazma ve sunma ile görevli meslek profesyonellerine verilen unvandır.
Gazeteci maddi menfaat veya menfaat beklentisi için kalemini oynatan değildir.
Gazeteci araştırmak, incelemek, gözlemlemek, haberleri birebir takip edip gerçekleri aktarmak dururken, kopyala, yapıştır ve tek elden gönderilen haberleri sayfasına aktarmak da değildir.
Gazeteci bire bir sahada olandır. Her haberi kendi takip edendir.
Yönlendirme olmadan gerçekleri yazan ve toplumla paylaşandır.
Gazetecilik etiği çerçevesinde haberlerini özgürce yapabilendir.
Ekonomik kaygılar içinde kıvrandırılmadan, haklarını gerektiği gibi alabilen ve mesleğini aşkla yapabilendir.
Daha doğrusu bunlar benim fikirlerim. Böyle olmasını düşündüğüm ve böyle olması gerektiği için diyelim.
Günümüzde gazetecilik kavramına baktığımda ister istemez içim acıyor ve yüreğim buz tutuyor.
Neden mi?
Yukarda söylediklerimi yapan gerçek gazeteci sayısının, parmakla sayılacak kadar azalmasından.
Boşluklardan yararlanarak gazeteciliğin “G”sinden anlamadığı halde, ortalıkta gazeteciyim diye dolaşanların fazlalığından.
Bir kez sahaya çıkıp habere gitmediği, olayları birebir takip etmediği ve bilgisayarının başına oturup kendi yaptığı haberi kıvançla sayfasına dökmediği halde, oradan buradan kazıdığı, masa başında oturup gerçekten gazetecilik yapan ve gazeteci olanların yaptığı haberleri yüzü kızarmadan kendisi yapmış gibi kullananlar nedeniyle içim acıyor.
Bir haber nasıl hazırlanır, 4N1K kuralı nedir bilmeden, gazetecilik eğitimi almadan veya alaylı gazeteci olarak mesleğe yıllarını vermeyi başaramadan, hazır haberlerle ortalıkta gazeteciyim diye geçinenlerden..
Gazeteci kavramından her türlü faydalandığı halde, “gazeteci” nedir, ne demektir, nasıl olması gerekir bilmeyenlerden..
Gerçek anlamda gazetecilik yapanların emeklerine saygı bile duymadan ortalıkta “gazeteciyim” diye geçinerek gerçek gazetecileri “gazeteciyim” demeye utandıranları görmekten..
Ve bu tür kişilerin gün geçtikçe artış göstermesinden dolayı, toplumun gazeteci hakkında yanlış düşüncelere kapılmasından içim acıyor..
Gazeteciliği gazeteci gibi yapan, emek veren, aşk veren kişilerin, virüs gibi yayılan ve gazeteci ünvanına layık olmayan bu türlü şahıslardan bir an önce arındırılması ve gerçek gazetecilerin emeğine saygı duyulan ortamlara döndürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününde gerçek gazetecileri kutluyor ve meslekdaşlarıma gazetecilik yaşamında başarılar dilerken “Kaleme zincir vurulmamalı, gazeteci özgürce yazabildiği günlere bir an önce kavuşabilmeli” diyorum.
Saygı ve sevgiyle…