15 Temmuz 2016 Cuma günü, bizler için normal başlayan haftanın son günü olması hasebiyle yoğun geçen bir günden ibaretti, ta ki yatsı ezanı sonrasına kadar. Medyaya ardı ardına düşen “Darbe Kalkışması” hareketleri ve İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan köprüler üzerindeki hareketlilik ile neye uğradığımızı şaşırdık. Özellikle X Kuşağı ( 1965 – 1979) mensupları telaşlanmaya başladılar. Çünkü onlar bu hareketliliğin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. En son bu hareketlilik 1980 Askeri Darbesi ile sonuçlanmıştı.

Bizler Y kuşağı ( 1980 – 2000) ve hiçbir şeyden habersiz olan Z kuşağı (2000 sonrası) mensupları olanlara bir anlam yükleyemiyorlardı. Evin büyükleri bir telaşa kapılmışlar ve zorunlu ihtiyaçlar için marketlere, akaryakıt istasyonları ve bankamatiklere doğru sürükleniyorlardı. Çünkü X kuşağı daha önce bunun bedeli çok ağır ödemişti, aynı şeyin olmasından korktukları içinde zorunlu ihtiyaçlarını karşılamanın telaşına kapılmışlardı.

Halkın yapılan çağrılara kulak vermesi ile çok şükür darbe girişimi bastırıldı ve ülkemiz normal hayata adapte olmaya çalışıyor. Darbe girişiminde bulunanlar ile daha sonraki süreçlerde tekrarlanmaması adına tedbirlerin hızlı alınması ve hızlı yol alınması amacıyla ülke genelinde 3 ay süreyle OHAL ilan edilmiştir. Peki, X kuşağının alışık olduğu ve birçok defa da maruz kaldığı fakat özellikle Y ve Z kuşağının bilmediği, yaşamadığı OHAL ne demekti ve ne anlama gelmekteydi? 1983 yılında yürürlüğe giren Olağan Üstü Hal Kanunun kısaltması OHAL’dir. Kanuna göre ülkenin bazı bölgeleri veya tamamında 6 ayı geçmemek üzere Cumhurbaşkanı tarafından toplanan Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu görüşü alınarak uygulanmaktadır.

Söz konusu kanun irdelendiği zaman günlük yaşamı etkileyip kısıtlayacak birçok maddeden ibaret olduğu görünmektedir. Başlıklar halinde biraz bahsedecek olursak; belirlenen bölge veya yerlere giriş ve çıkışların sınırlandırılması veya tamamen yasaklanması, okulların kapatılması, eğlence mekânlarına giriş çıkışın sınırlandırılması, sokağa çıkmanın sınırlandırılması, yazılı ve görsel basının sınırlandırılması, çalışma hayatının denetim altına alınması gibi yükümlülükleri içermektedir.

Tabii ki başlıklar halinde saymaya çalıştığımız yasak ve yaptırımlar her ne kadar OHAL kapsamında olsalar dahi uygulama şeklinin yasal düzenleme halinde ilan ve tebliğ edilmesi gerekmektedir. Hükümetimizde OHAL kararının alındığı günden beri sürekli olarak, “Günlük hayatın kısıtlanmayacağını ve bu OHAL halinin hükümetin işleyişini hızlandırmak adına aldığını” ifade etmektedirler.

Aksi takdirde günlük hayatı sınırlandıracak düzenlemelerin uygulanması halinde çalışma hayatımızın yakinen etkileneceği aşikârdır. Örneğin, sokağa çıkma yasağı, toplu dolaşma ve araç seyrinin yasaklanması halinde özellikle vardiyalı çalışma sekteye uğrayacaktır. 24 saat sistemine göre çalışması zorunlu olan işletmeler bu durumdan çok fazla etkilenecek ve geçici veya kalıcı olarak işletmelerin kapatılmasına kadar gidebilecektir. Bu durumda OHAL uygulamasının faturası ekonomiye kesilecek olup bu da ülkenin geleceğine ve gelişmesine kalıcı hasarlar verecektir.

Bunun yanında söz konusu kanunun 11.madesinin yürürlüğe konulması halinde ise;  işçi kendi rızasıyla, emeklilik süresinin dolması ve belirli süreli sözleşmenin sona ermesi halinde işten ayrılabilecektir. İşveren ahlak ve iyi niyet kuralların aykırılı haller ile sağlık sebepleri dışında işçi çıkışı yapamayacak, bunlar dışındaki işçi çıkışları için valiliğe müracaat edecektir. Valilik talebi yerinde bulunursa işçi çıkışına onay verecek, uygun bulmaz ise talebi azami 3 aya kadar erteleyebilecektir.

Uygulanmakta olan OHAL işverenler için İşsizlik Kanunu kapsamında zorlayıcı sebep teşkil etmektedir. Her ne kadar çalışma hayatı ve günlük hayata ilişkin OHAL kapsamında bir sınırlandırma getirilmemiş olsa dahi işverenin gerek işi, gerek sektörü ve gerekse de diğer sebeplerden dolayı tam olarak çalışamaması halinde Kısa Çalışma Ödeneğine başvuru yapabilecektir. Bu haktan faydalanmak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvuruda bulunabilecektir. Söz konusu haktan işsizlik maaşı almaya hak kazanan çalışanları 3 ay süreyle faydalanabileceklerdir. Kısa çalışma ödeneği, çalışanın son 12 aylık brüt kazancının % 60’ı ile sınırlı olup azami 2.470,50 TL’yi aşamayacaktır.

Hükümetimizin gerek OHAL kapsamında çalışma hayatını sınırlandırmamak, gerek takip halindeki vergi-sgk borçlarını tahsil etmek ve gerekse de işverenlere nefes aldırmak adına yeni bir paket üzerinde çalışmaktadır. Kapsamı hakkında bizzat Maliye Bakanımız Sayın Naci Ağbal tarafından bilgilendirme yapılmıştır. Söz konusu düzenlemeye göre 30 Haziran 2016 tarihine kadar ödenmemiş tüm vergi ve sgk prim borçları tekrar yapılandırılacak olup 36 aya kadar taksitlendirilecektir. Bunun yanında kasa ve stok afları ile bilançoların düzeltilmesi imkânı sağlanacaktır. 2011 – 2015 vergilendirme dönemine ilişkin matrah artırımı imkânı ile inceleme kapsamı dışında tutulacaktır. Daha önce gündeme gelen ve itirazlar neticesinde geri çekilen Varlık Barışı uygulamasının da kapsamı genişletilmekte olup kapsama yurtiçi varlıklar dâhil edilecek ve yabancı bayrak taşıyan deniz vasıtaları da varlık kabul edilecektir.

Sonuç olarak özelikle X kuşağının alışık olduğu ve en ağır koşulları ile yaşadığı OHAL uygulamasını kulak misafiri olan Y ve hiçbir şeyden habersiz Z kuşağı için açıklamaya çalıştık. Tüm maddeleri ile uygulamaya konulması halinde gerek özel hayatı gerekse de çalışma hayatını sonlandıracağı aşikârdır. Fakat hükümetimiz bu hususta halka OHAL uygulamasının kısmi yapılacak olup hiçbir şekilde özel ve çalışma hayatını sınırlandırmayacağını ifade etmiştir. Bu ifadelerindeki samimiyeti taslak halinde olan ve en kısa sürede yasallaştırılacak pakette görmekteyiz. Temennimiz ise ülkemizin OHAL halinden amaçlanan sonuçları elde ederek ve en önemlisi de gerek ekonomimiz, gerek büyümemiz, gerek özel hayatımız ve gerekse de iş hayatımızda yaralar açmadan son bulması şeklinde olacaktır.

 

Murat Sayar/S.M.Mali Müşavir

Asist Denetim Danışmanlık S.M.Mali Müşavirlik Ltd.Şti.

www.asistdenetim.com.tr/[email protected]