Denizli Haber - PAÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevda Yılmaz meme kanseri hastalığı ile ilgili katılımcılara eğitimde şu bilgileri paylaştı: “Meme kanseri, ülkemizde ve tüm dünyada kadınlar arasında en sık görülen ve en sık ölüme neden olan kanserdir. Meme kanseri, meme dokusunda yer alan hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucu ortaya çıkmaktadır. Meme kanseri, son yıllarda tüm kanserler içinde görülme sıklığı açısından birinci sıraya yerleşmiştir. 2020 yılının Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, hastalığın görülme sıklığı 2,26 milyon olarak hesaplanmıştır. 685 bin ölüm ile kadın kanserlerinden ölümlerin en sık nedeni olmuştur. Tüm kanser nedenli ölümler arasında beşinci sırada yer almaktadır. Amerika’da Susan Goodman Komen adlı bir kadının 33 yaşında meme kanserine yakalanması ve 1980 yılında daha 36 yaşındayken hayatını kaybetmesi sonucu kız kardeşi olan büyükelçi Nancy Brinker tarafından, kız kardeşinin bu kanser ve tedavisi hakkında daha fazla bilgisi olsaydı tedavisinin başarılı olacağına inandığı için 1982 yılında Susan G. Komen Breast Cancer Foundation’u kurması ile meme kanseri ile mücadelede ilk defa bir vakıf kurulmuş,  Komen olarak bilinen bu vakfın 1986 yılı Ekiminde ilk defa ‘Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı’ etkinlikleri düzenlenmeye başlanmıştır. Bu vakfın 1991 yılında düzenlediği etkinliğinde her katılımcıya pembe kurdele vermesi ile pembe kurdele meme kanseri ile özdeşleştirilmiştir. Daha sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından Ekim ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul edilmiş ve ülkemizde de her yıl ekim ayında bu konu ile ilgili etkinlikler ve çeşitli farkındalık eğitimleri düzenlenmeye başlanmıştır. Gerek bu etkinlikler ve farkındalık programları gerek Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen ulusal tarama programları sayesinde meme kanseri artık daha erken evrede tanınabilmekte ve kür oranları da buna paralel olarak artış göstermektedir.”

Doç. Dr. Yılmaz: “Erken tanı ve tarama hayat kurtarır.”

En son ulusal kanser istatistiklerini değerlendiren Doç. Dr. Sevda Yılmaz, yeni tanı alan meme kanserlerinin yüzde 48.2’sinin lokalize kanserler olduğunu, yüzde 10.2’sinin uzak organ tutulumlu kanser olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Yılmaz sözlerine şöyle devam etti: “Meme kanserinden korunmada meme kanseri için risk faktörlerini iyi bilmek gerekir. Meme kanseri beyaz ırkta daha sık görülmektedir. 50 yaş ve üzerinde görülme sıklığı artmaktadır. Ailede meme kanseri varlığı ya da BRCA 1-2 gibi ailesel meme ve yumurtalık kanseri yapan gen mutasyonu varlığı meme kanserine yakalanma riskini artırmaktadır. Erken menarş, geç menopoz, ilk doğumun geç yaşlara kalması, emzirmemiş olma ya da kısa süreli emzirme meme kanserinde risk faktörlerindendir. Bazı alışkanlıklar ve dışarıdan östrojen hormon alımı da meme kanseri riskinde artışa yol açmaktadır. Fiziksel aktivitenin azlığı, sigara ve alkol kullanımı, diyette aşırı yağlı beslenme, obezite, doğum kontrol hapı kullanmak ya da menopoz sonrası hormon replasman tedavisi kullanmak ve çevresel kirletici kimyasallara maruz kalmak değiştirilebilir risk faktörlerindendir. Meme kanserinde en sık görünen bulgu ele gelen kitledir. Kitle hasta tarafından fark edilebileceği gibi meme taramaları sırasında da fark edilebilir. Bu kitleler genellikle ağrısız, düzensiz kenarlı ve sert kitlelerdir. Memede şişlik, asimetri, meme cildinde çöküntü ya da portakal kabuğu görünümü, eritematöz ya da ülseratif lezyonlar, meme başının içeri çökmesi, areola ve etrafında kaşıntı, memede akıntı, aksiller bölgede şişlik meme kanseri belirtisi olabilmektedir. Ancak meme kanserini belirtiler ortaya çıkmadan tanılamak ve tedaviye erken dönemde başlamak tedavi başarısını artırmaktadır. Bu nedenle erken tanı ve tarama önerilmektedir. Erken tanı hayat kurtarır.”

“Tarama amaçlı 20-39 yaş arası kadınlarda üç yılda bir, 40 yaş sonrası her yıl klinik meme muayenesi önerilmektedir.”

"Gece Tok Yatan Çocuklarda Gizli Şeker Riski!" "Gece Tok Yatan Çocuklarda Gizli Şeker Riski!"

Doç. Dr. Sevda Yılmaz: “Ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın kanser tarama programı içerisinde meme kanseri tarama programı da yer almaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın önerisine göre 40-69 yaş arası kadınların iki yılda bir mamografi ile taranması gerekmektedir. Kanser taramaları, ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetlerinin verildiği Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)’nin yönlendirmesi ve organizasyonu ile Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezleri (KETEM)’nde yapılmaktadır. Uygun yaş grubundaki kişiler iki yılda bir davet edilerek mamografi çekimi yapılmakta ve şüpheli bulgu saptananlar meme cerrahisi/genel cerrahi polikliniklerine yönlendirilmektedir. Çalışmalarda, mamografi ile meme kanseri taramasının mortaliteyi yüzde 20 oranında azalttığı bildirilmektedir. Bunun yanında KETEM’lerde ve polikliniklerde meme kanseri farkındalığını artırmak amacıyla kadınlara kendi kendine meme muayenesi anlatılmaktadır. Kendi kendine meme muayenesinin tarama ve teşhis açısından etkinliği tartışılsa da meme kanseri farkındalığını sağlaması, öneminin kavranması ve kişilerin kendi vücutlarını tanıması açışından önemlidir. Tarama amaçlı 20-39 yaş arası kadınlarda üç yılda bir, 40 yaş sonrası her yıl klinik meme muayenesi önerilmektedir. Organize taramaların yanında herhangi bir sebeple poliklinik başvurusu olan kadınlarda da klinik meme muayenesi ve/veya mamografi ile fırsatçı (catch-up) taramalar yapılmalıdır. Meme kanserinin tanısında klinik meme muayenesi; mamografi, USG, MRG gibi görüntüleme yöntemleri; ince iğne, tru-cut, eksizyonel biyopsi yöntemleri kullanılmaktadır. Tanı alan meme kanseri vakalarında kanserin yaygınlığını saptamak için ise akciğer filmi, bilgisayarlı tomografi, MRG, pozitron emisyon tomografi, kemik sintigrafisi gibi görüntüleme yöntemlerinden faydalanılmaktadır. Meme kanseri tedavisinde multidisipliner meme konseylerinde görüşülerek tedavi planlaması yapılmalıdır. Meme kanserinin birincil tedavisi sağlam sınırla beraber tümör dokusunun cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Bu amaçla tümörün lokasyonu, boyutu ve yayılım durumuna göre meme koruyucu cerrahi ya da total mastektomi tercih edilebilmektedir. Total mastektomi sonrası uygun hastalara rekonstrüksiyon uygulanabilmektedir. Gerekli durumlarda cerrahi esnasında evreleme için aksiller diseksiyon uygulanmaktadır. Cerrahi tedavi sonrası uygun hastalara kemoterapi uygulanabilmektedir. HER2 pozitif hastalara monoklonal antikor olan trastuzumab, ER veya PR pozitif hastalara ise aromataz inhibitörü başlanmakta olup, yaygın hastalık durumunda neoadjuvan tedavi, cerrahi öncesi veya sonrası radyoterapi tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır.”

Konuşmanın sonunda meme kanseri görülme sıklığı açısından tüm kanserler arasında ilk sırada yer aldığının altını çizen Doç. Dr. Sevda Yılmaz, meme kanserinin yaygın görülmesine karşılık erken tanıda tedavi şansının oldukça yüksek olduğunu ve son yıllarda hem tarama hem de tedavi seçenekleri sayesinde sağ kalım oranlarının arttığını belirtti. Doç. Dr. Yılmaz: “Bu nedenle meme kanseri farkındalığı ile ilgili etkinlikler yapılmalı, toplum duyarlılığı artırılmalı ve tüm kadınların tarama programına katılımları sağlanmalıdır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Editör: Tahir Aygün