Petrol, son yüzyılın vazgeçilmez enerji kaynağıdır. Araçların hareket edebilmesi için akaryakıt olarak ve yollarının yapımında asfalt malzemesi olarak tüketilir. Bütün makinelerin yağlama ve hidrolik sistemlerinde, ısınmada ve aydınlanmada yine petrol türevleri kullanılır. Kıyafetlerimiz dâhil olmak üzere pek çok organik ürünün ham maddesi petrol ve onun türevleridir.

Petrolün aranması, çıkarılması, taşınması, işlenmesi ve tüketiciye satışı için büyük bir sektör gelişmiştir. Bu sektörün içinde söz sahibi olabilmek için yüksek teknolojiye ve büyük sermayeye ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu sektörü elinde tutanlar, gerçek küresel güçlerdir.

Büyük petrol şirketleri, bu enerji kaynağının başkalarının eline geçmesine izin vermezler. Sektörün belli ellerde tutulması maksadıyla her türlü engelleme mekanizmasını uygulamışlardır. Petrolün çıkarıldığı bölgelerde ya da taşındığı güzergâhlarda ortaya çıkan kanlı olayların temelinde hep bu sektörün hâkimiyet mücadelesi bulunmaktadır.

Gazetelerde bazen; ‘’Ülkemizde büyük petrol yatakları bulundu, elli yıl yetecek enerji kaynağı barındırıyormuş’’ benzeri haberler duyarız. İçimizden bir oh çekeriz. Çünkü aklımızdan ”Yıllardır dışarıdan satın aldığımız bu enerji kaynağı artık kendi malımız olacak. Biz de komşu ülkelerde olduğu gibi çok düşük fiyatlarla akaryakıt alma imkânına kavuşabileceğiz.” diye geçer.

Konuyu bilenler bu haberlere hep dudak bükerek acı bir tebessümle bakarlar. Zira petrol, su çıkarır gibi çıkarılmaz. Tek bir sahada, uydudan gözlenip sondaj vurulan kaynağın araştırılması için yaklaşık beş milyon dolar ödenmelidir. Aramalar sırasında yeraltındaki sıvıları algılayıp tanımlayabilecek düzeyde ileri teknoloji kullanıldığından maliyetler yükselmektedir. İlk denemelerde petrol bulunamadığında bu paralar boşa gitmiş olacaktır.

Kaynaktan petrolün çıkarılması ayrı bir teknoloji gerektirmektedir. Yerin yaklaşık 100 m altındaki kayaların uygun şekilde patlatılması, belli bir noktaya toplanması ve biriken petrolün sondaj sistemleriyle yeryüzüne taşınması gerekmektedir. Petrolün çıkarıldıktan sonra kullanmaya yarar hale getirilmesi maksadıyla ayrı bir süreç yürütülmekte, arama, çıkarma ve işlemenin maliyeti bazen ithal petrolden daha pahalıya gelmektedir.

Petrol şirketleri bahse konu sistemlerin teknolojisini kendi ellerinde tutmakta ve bu işi yapmak isteyenlere büyük maliyetlerle hizmet sunmaktadırlar. Özellikle pazara gelindiğinde ayrı engeller ortaya çıkmaktadır. Uluslar arası sistemin bilgisi dışında pazara çıkarılan petrol gemilerinin okyanus kıyılarında yanaşacak liman bulamadığını görürüz.

Petrolün ticaretinin yapılması için hangi paranın kullanılacağı da önemli bir mücadele konusudur. Dolar dışında başka para birimiyle ticaret yapmak isteyen dişli üreticiler, bir anda petrol fiyatlarının düştüğüne ve doların değer kazandığına şahit olurlar. Yani OPEC petrol fiyatlarını belirleyen kuruluş olarak fiyatları düşürür, ABD Merkez Bankası (FED) doların değerini arttırır. Bu işlem sonrasında halen başka bir para birimiyle petrol satmak isteyenler zarar edeceklerdir.

Bahse konu bilgiler ışığında baktığımızda uluslar arası sistemlerin nasıl hareket ettiğine dair sağlıklı değerlendirmeler yapabiliriz. Petrolün anavatanı Ortadoğu’da neden ülke çıkarlarını düşünen sağlıklı yönetim modellerin geliştirilemediğini anlayabiliriz.

Doğalgaz bulunduktan sonra ve doğayı kirletmediği için, özellikle sanayisi gelişmiş ülkelerde enerji olarak tercih sebebi olmaya başlayınca, petrol şirketleri bu sektörle rekabet anlamında farklı mekanizmalar geliştirdiler. Doğalgaz’ın kullanımının yaygınlaşması için, tüketici ülkelerde altyapıların genişlemesi gerekiyor, bunun için de doğalgaz üreticisi olan ülkeler tarafından fiyatları belli bir süreliğine düşük tutulmaktaydı.

Doğalgaz sektörü belli aşamaya geldiğinde, doğalgaz’ın yerine alternatif olarak kaya gazı bulundu. Doğalgazın farklı yataklarda bulunan hali yani tamamen aynı özellikleri taşıyan Kayagazı, yine petrole hâkim olan ülkelerin egemenlik sahasındaydı. Doğalgaz talebinin yükseldiği ve petrole alternatif enerji kaynağı haline geldiği kritik noktada kayagazı pazara sürüldü. Kim bilir belki de yıllardır kayagazı kaynakları petrolcülerin ellerinin altındaydı.

Şimdi, bu bilgiler ışığında Suriye İç Savaşına bir bakalım; bu çöl ülkesinde petrol çıkmıyor, eğitimli insan gücü düşük ve yıllardır Fırat’ın yakınlarındaki verimli alanlardan kısıtlı oranda besleniyor. Akdeniz’e kıyısı olsa da sahillerinin yabancılara liman olarak kiralanmaktan başka getirisi yok. Baskıcı Baas rejiminin yapısı gereği İran ve Rusya’ya yakın duruyor. Çöl ülkesi Suriye, hiçbir egemen gücün ilgisini çekmiyordu. Bu özellikleri yıllardır taşımasına rağmen bir anda iç savaşın içine yuvarlandı.

Leviyathan Kıbrıs’ın doğusunda, İsrail’in batısında çok güçlü kaya gazı kaynağı. Uluslar arası suların altındaki bu zengin enerji kaynağına o bölgede hak iddia edebilecek tek güç Rusya ve İran’ı arkasına almış bir Suriye’dir. Leviyethan’da kaya gazının bulunması 2010 yılında olmuş, Suriye’deki ayaklanma da 2011 yılında başlamıştır.

Ortadoğu coğrafyasında yaşanmış pek çok kanlı hadiseyi bir yoklayın, içinde enerji paylaşımı olan daha pek çok tesadüfü bir arada görürsünüz…