Bizler yeşile, doğaya, ağaçlara, kısaca oksijen ve serinlik kaynaklarımız ağaçlara sevgi duyarak büyüdük.
Ve bizler yaşadığımız alanlara fidanlar dikip, onların gelişmesini izlemekten mutluluk duyan çocuklardık.
Büyüklerimizden bir canlıyı yaşatmak ve onu büyütüp geliştirmenin hazzını duya duya yol aldık ve ilerleyen yaşımızda da yeşile, doğaya, ağaca ve ormana saygımız ve onu korumak, kollayıp gözetmek için verdiğimiz mücadele hep devam etti.
Ortaokul yıllarında Şair Mehmet Emin Yurdakul’un  :“Ey hemşehri, sakın kesme! Yaş ağaca balta vuran el onmaz;
Bu kütükler “Nice yıldır, hiçbirine kervan gelmez, kuş konmaz”
Bunları kes, o baltanla çürümüş ağaçları yere ser.
Bak, sizin köy şu yemyeşil koruluğun gölgesinde ne güzel!
Gönülleri açmadadır yaprakların arasından esen yel.
Yazık, günah olmaz mı ki, çıplak kalsın bu zümrüt yurt, şirin yel.
Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula,
Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?
Eğer böyle olmasaydı ne kalırdı oğula:
“Mirasımı artır” diye öğüt veren atadan?
Sakın kesme! Her dalında bir güzel kuş ses versin.
Sakın kesme! Gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin.
Sakın kesme! Şu verimli köye kanat, kol gersin.
Sakın kesme! Aziz vatan günden güne şenlensin” dizelerini ezberledik. Doğayı, ormanı ve ağaçları korumakla ilgili yazdığımız kompozisyonlarla ödüller aldık.
Okul yıllarından sonra da evimizdeki saksılara diktiğimiz çiçeklerin, bahçemizde yetiştirdiğimiz ağaçların yeşillenip yaprak ve çiçek vermesinden mutlu olduk, huzur duyduk. Özenle üstüne titredik ve karşılığında yeşil, huzur, serinlik ve meyveler aldık.
Bir çocuğun bakımı kadar önemle ve özenle yetiştirilen, bir fidanla birlikte nice umutların ekildiği topraklarda yetişen ağaçları ve ormanları karşıdan görmekle bile mutlu olduk. Gelecek nesillere bol oksijenli, serin, koruyan, kollayan bir doğa bırakılabildiği için.
Günümüzde ise nice emekler verilerek yetiştirilen bu doğal güzelliklerin yok edilmesi,  özveriyle yetiştirilen binlerce, on binlerce ağacın kesilerek beton yığını binalara yer açılması yürekleri paramparça ediyor.
Kollanıp korunması gerekene savrulan balta, bizlerin de oksijenini yok edip nefesini kesiyor.
Ayrıca bu doğal parklarda, ormanlarda ve ağaçlarda yaşayan ve ekolojik dengenin devamını sağlayan canlar da ağaçlarla birlikte yuvasından oluyor. Yaşam alanı kalmadığı gibi yok olup gidiyor.
Bu nedenle diyorum ki “DOKUNMAYIN AĞAÇLARA, DOKUNMAYIN ORMANLARA, DOKUNMAYIN CANLILARA!”
Onların yaşam hakkını elinden almayın ki, bizim de yaşam hakkı elimizde kalsın!