Güçlü otokratik liderlerin yakın tarihteki örneklerini eleştiren yazılar üzerine farklı düşünceler yöneltildi. Atatürk’ün yönetiminin de güçlü liderlik olduğu ve ömür boyu sürdürdüğü yönetiminde milletin ayağa kalkmasını sağladığı belirtildi. Yani ‘’Güçlü liderlerin,toplumu bölünmekten kurtaracağı ve ileriye taşıyacağı’’ tezini Atatürk üzerinden yinelediler.

Atatürk’ün devlet yönetimi ele alındığında, güçlü liderlikten bahsedilebilir. Otokrasi başka bir tanımın ifadesidir. Yakın tarihimizde yakın coğrafyamızdaki güçlü liderlerle Atatürk’ün yönetimi kıyaslandığında, halk üzerindeki itibarları dışında benzerlik görülmemektedir.

Atatürk, ömrünü milletine adamış bir önderdir. Lise çağlarında cephelere koşmuş ve yirmi yıl boyunca savaşmıştır. Ömrünün geri kalanını, kurduğu Cumhuriyeti yaşatmak için harcamıştır. Bunları yaparken sağlıklı bir yuva kuramamış, evlat sahibi olamamış ve beden sağlığını da koruyamamıştır. İnsan ömrünün en verimli yılları denilebilecek yaşta hayata gözlerini yummuştur.

Millet üzerinde saygınlığı o kadar yüksekti ki, istese toplumun alışkın olduğu saltanat yönetimini benimseyip uygulayabilirdi. Hatta Halife olarak İslam Ülkelerinin de kontrolü için adımlar atabilirdi. Mustafa Kemal bu düşüncelerin aksine, aldığı bütün kararları meclise dayandırmış, TBMM kurulmadan önce kongreler düzenleyerek davasına milletin katılımını sağlamıştır. Kurduğu devletin gerçek bir Cumhuriyet olabilmesi adına halkın düşünmesine, üretebilmesine ve özellikle gençlerin ön plana çıkarak kendilerini rahat ifade etmelerine çaba göstermiştir.

Kendisi bir devrimcidir. Devrimin çatışmalar üretmesine katkı sağlayan liderlerden farklı olarak, aydınlanma çağının düşünürlerinin tezlerinin doğru uygulanmasını sağlamıştır. Bu amaç doğrultusunda Üniversitelerin kurulmasında, bilimsel araştırmalar yapmalarında bizzat katkı sağlamıştır. Çoğunluğu köyde yaşayan toplumun çocuklarının ufkunun açılmasını istemiş ve Köy Enstitülerini bizzat hayata geçirmiştir.

Üstün insan payesi verenleri sadece gülerek karşılamış ve onlara çalışkan olmayı öğütlemiştir.

Atatürk, kendisini tanıma fırsatı bulanların ya da ölümünden sonra onun yaptıklarını okuyarak öğrenenlerin üzerinde büyük hayranlık etkisi bırakan bir önderdir. Çünkü o, benliğini hiçe sayarak milleti adına çaba sarf etmiş ve geride dünya ufkunda doğan güneş gibi pırıl pırıl bir ülke bırakmıştır.

‘’Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacak fakat, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.’’ diyerek dünya nimetlerine nasıl baktığını anlatmıştır. Onu ve davasını karalamak isteyenler her zaman, yaşam tarzı ve inançları üzerinden laf ürettiler, üretiyorlar.

Atatürk, tasavvuf ehli olduğunu iddia edenlerden çok daha fazla mutasavvıftır. Bir sır vereyim; Atatürk, ölüm döşeğindeyken çevresinde umutsuzca bekleyenlere dönüp, ezbere bir beyit okudu, Mevlana’nın kaleminden çıkmış olan bu beyiti duyanlar gözyaşına boğuldular;

Hangi dane toprağa düştü de yeşermedi?

İnsan danesi neden yeşermesin?