Bir önceki yazımın devamı...

- Biz karot alma işine başladığımızda ilk kullandığımız halen de faal olan karot makinamız vardı. Biz ona “Koca oğlan” diyoruz. Yaklaşık yüz kilo. Bu makinayı bir kattan diğer kata çıkarmak için iki kişi yanlardan bir kişi alttan kaldırıyordu. Bir kişi de üst merdivenlerden çekiyordu. Toplamda koca oğlanı dört kişi bir üst kata çıkarıyorduk. Kendimde koca oğlan’ın altına girdiğim için ağırlığını bilirim. Yine birgün arkadaşlarla ara verdiğimizde çay içerken “Hocam, bu bizim makine çok ağır, daha hafifleri varmış. Bundan alsak” dediler. Ben de araştıralım dedim. Ve koca oğlan’dan sonra iki cihaz daha aldık. Şu andaki alüminyum alaşımlı makinamızı bir kişi tek eliyle taşıyabiliyor. Arkadaşlardan öneri almayı önemsedim ve önerilerini yerine getirmeye çalıştım.



Bu kadarcık bir değer vermeye çalışmanın sonunda bile arkadaşlarım bana ““Hocam sen istedikten sonra hafta sonunda geliriz, gece de çalışırız” demişlerdi. Peki bu ne getirdi. Ben arkadaşlarımın ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaklarını biliyordum ve yapıyorlardı da… Ben onların potansiyeline güvenerek bir söz verebiliyordum. Beni hiçbir zaman da mahcup etmediler.

 

Bu kadarcık bir değer vermeye çalışmanın sonunda bile arkadaşlarım bana “Hocam sen istedikten sonra hafta sonunda geliriz, gece de çalışırız” demişlerdi. Peki bu ne getirdi.?Ben arkadaşlarımın ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaklarını biliyordum ve yapıyorlardı da… Ben onların potansiyeline güvenerek bir söz verebiliyordum.

 

Son olarak kamuda nasıl çalışıldığına örnek olacak bir anımızı daha anlatmak istiyorum:

 

Yine şehir dışında birkaç büyük lise binasının incelemesini yapacaktık. Her okulun üç yada daha fazla bloğu vardı. Biz de özel sektörden destek almaya karar verdik. Sabah erkenden ilk okulumuzdaydık. Ekipler tanıştı. Görev paylaşımı yaptık ve çalışmaya başladık. Öğlen yemek için ara verdik ve ekmek arası köftelerimiz geldi, yerken özel sektörden gelen şirketin sahibi olan arkadaşım “Hocam, sizin ekip kaç beton numune çıkardı” diye sordu. Ben de Mevlüt beye sordum. O da “yirmi sekiz” dedi. Özel sektörden gelen arkadaş “Anlamadım, yirmi sekiz mi?, biz de üç ekip var ekiplerin tamamı “yirmi altı” tane çıkardı, Siz nasıl yirmi sekiz numune çıkardınız? Anlamadım” dedi. Hatta ardından devam etti. Ben sabahleyin sizin ekibi görünce onlar zaten yaşlı, bizim ekip de genç, kendi aramızda biz onlardan fazla alırız, demiştik, yanıldık” dedi. Bizim ekip Mevlüt Bey ve Süleyman Bey’den oluşuyordu. Bu arada Süleyman Bey o zaman bizimle çalışıyordu ama gerçekte kendisi üniversitenin baş aşçısıdır.

 

Hem yaşça büyük hem de devlet memuru ama daha fazla iş yapıyor. Daha verimli… Demekki olabiliyormuş…

 

Bunun kamuda ve tüm kurumlarda olabilmesinin sırlarından birisi de;

İnsana gönülden, koşulsuz değer verebilmek… 

 

Dostlukla

 

08.02.2016

[email protected]