‘’Türkiye’nin son kırk yılında yapacağı bütün atılımlara PKK Terör Örgütünün varlığı engel olmuştur.’’ Diyerek başlayan yazının tamamlanması için daha fazla açıklama gereği hâsıl oldu;

Toplumun günlük sosyal yaşamını etkileyen haksızlıkların maliyetini hesaplamak çok güçtür. Neil Ferguson, ‘’Britanya İmparatorluğu’’ kitabında; Afrika’nın geçmiş tarihlerde doğal zenginliklerinin ve insan gücünün sömürülmesi karşılığında Britanya’dan ne kadar hak talep edebileceğinin sorgulandığını belirtmiş, yapılan araştırmalarda yaklaşık 800 trilyon dolar civarında bir rakama ulaşıldığını yazmıştır.

PKK’nın, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayanlar başta olmak üzere Türk Toplumuna ödettiği maliyetin de ne kadar büyük olduğu önceki yazıda belirtilmişti. Söz konusu hasarın kişi başına düşen Milli Gelirin büyük oranda azalmasına sebep olduğu açık ve anlaşılır durumdadır. Türk Toplumu bu bedeli neyin karşılığında ödemektedir?

PKK’nın içinde yaşayanları ayırarak ölüme sürdüğü topluma hangi hedefleri sunduğu incelendiğinde; ‘’Türkiye’de, PKK ve türevlerinin egemenliğinde bağımsız bir Kürt Devleti’’ idealinin gerçeklerle bağdaşmayan bir hedef olduğu görülecektir. Terör örgütünün en fanatik militanları dahi ‘’Türk Ordusuyla baş edemeyecekleri’’ gerçeğini görebilmişlerdir.

Terör örgütü mensupları ve onun varlığından fayda umanlar, yirmi yıl öncesinde savundukları ”Bağımsız devlet kurma” hevesini hedef olmaktan çıkarmış, başka söylemlere yönelmişlerdir;

Türkiye’nin tamamında yaşayan vatandaşlarla demokratik eşitlik ilkesiyle ortak bir gelecek planlayabilmek amacının yanında, Kürtlerin siyasi, kültürel ve sosyal haklarının korunmasının sağlanması, anadilde eğitim hakkının elde edilmesi, Kürt nüfusun yaşadığı bölgelerde bulunan doğal kaynakların korunması, bölgesel özerklik ve benzeri söylemlerle kitlenin bir arada tutulması sağlanmaya çalışılmaktadır.

‘’Demokratik söylemlerin hayata geçirilmesi için kan dökmek gerekli midir?’’ Bu sorunun cevabı gizli ajandada saklıdır. Bölünme hedefinin, günümüzde hiç bir yandaş bulamayacağı anlaşılmıştır. Bu hedefi, PKK militanları dahi vatandaşların yanında dile getirememektedirler. Ancak PKK’nın varlığını yani Türk Toplumunun canını acıtabilme kabiliyetinin devam ettirilmesi, toplumda bezginliğe neden olacak ve demokratik özerklik (?) sağlanan bölgelerde Türk Milletinin dahi kabul edeceği bir kopmayla neticelenecektir. PKK’lı teröristler bu ideal uğruna can kaybı yaşıyorlar.

Karşıt açıdan bakıldığında manzara değişmektedir; ‘’Biz bu musibetle kırk yıl çok büyük gayretler sarf ederek çözüm sağlayamıyorsak, bölünme dışında ne istiyorlarsa verelim de kan dökülmesinden ve ekonomik kayıplardan kurtulalım’’ düşüncesi gelişmeye devam etmektedir. Kürtlerin Türk Milletinden ayrı bir halk olduğunu kabul etmek anlamına gelen bu tembel yaklaşım, PKK’nın kurduğu mekanizmaların zararsız görülmesine ve demokratik özerklik kavramının şirin algılanmasına neden olmaktadır.

Demokratik özerklik kavramıyla PKK’nın ortaya koyduğu düşünce; bezdirilen Türk Toplumunun bölünmesinin başlangıcından başka bir şey değildir. Bu düşüncenin doğruluğunu açıklamak için bölgedeki demokratik taleplere PKK’nın verdiği tepkileri irdelemek yeterlidir;

PKK bölgede demokrasinin getirdiklerini tamamıyla ortadan kaldırma gayreti içindedir. Özgür düşüncede olan gençler PKK’nın en büyük düşmanıdırlar. Toplumun kendi yaptığı vahşeti eleştirmesine asla izin vermez, eleştirenlere ‘’işbirlikçi ve hain’’ damgasını yapıştırıp cezalandırır. Hain ve işbirlikçi olarak suçlanarak PKK kurşunuyla hayatını kaybetmiş yüzlerce örnek mevcuttur. PKK bu örnekleri gizlemez ve toplumu baskı altında tutmak için infazlarını toplumun gözü ününde yapar.

Nerede kaldı demokrasi? Özerklik bunun neresinde?

Türkiye Cumhuriyetinin geliştirdiği yasal yerel yönetim sistemlerinin içine sızan PKK unsurları gelecekte yapacaklarını devlet denetimi altında dahi göstermektedirler. PKK’nın baskısı altındaki belediyelerde demokratik tartışmalar yaşandığında, çok hızlı vasıtalarla silahlı unsurlar devreye sokulmakta ve alınan kararlar PKK’nın istediği yönde olmaktadır. Söz konusu baskılar, verilen hizmetin ihtiyaçlara ya da toplumun taleplerine göre değil PKK’ya yakın duranların kişisel çıkarlarına göre olmaktadır. Çıkar amaçlı suç örgütlerinin mantığıyla hareket eden PKK’nın varlığı, toplumun siyasal demokratik hak ve özgürlüklerine kendi başına engel teşkil etmektedir.

PKK’sız bir Türkiye umudu, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan sade vatandaşların özlemidir. Bölge insanı yaylalarında doya doya temiz hava almayı, sokaklarında arkasına bakmadan yürüyebilmeyi, çocuklarını terör ağlarına düşme riski olmadan okutabilmeyi özlemektedir.

Bir sabah uyandıklarında PKK’sız bir Türkiye’nin var olacağı umudu topluma büyük bir rahatlama getirecektir. Kan kokusundan arınmış, özgür bir toplum hayal değildir. PKK’sız bir Türkiye o kadar güzel olacaktır ki, ülkenin tamamında, çayırlarda deli taylar gibi koşuşturan, çağlayanların serinliğini içine çeken, hür, bağımsız evlatlarımızı görebileceğiz.