Toplum olarak yaşadığımız ekonomi ve sağlık sorunları, işsizlik, üretimin yok oluşu, esnafların kepenk kapatması ve de geçimini günlük sağlayanların açlıkla karşı karşıya kaldığı bir ortamda ayakta kalabilmek mucize haline geldi.
Tüm bunların yansıması olarak şiddet, taciz, tecavüz, darp, dolandırıcılık gibi olaylar ise inanılmaz boyutlara ulaşıp ayyuka çıktı.
Artık her yönden bir çöküşün, çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun yaşandığı toplumumuzda insana güven olayı sıfırlandı. Aile içi şiddet ve ensest olayları inanılmaz boyutlara ulaştı.
Pandemi dönemiyle birlikte insanlar evlere kapandı fakat bir süre sonra çürümüşlük kokusu evlerin içinden tüm sokaklara, meydanlara yayılmaya başladı.
Kadına, çocuğa şiddet ve tacizin önünün alınamadığı bir durumda, eline silahı alan en yakınlarını darp edip öldürmeye başladı.
Cinnet geçiren evladını kesmeye, karısını, kocasını veya yakınlarını darp edip öldürmeye veya ufacık bir sorundan ortalığa dehşet saçmaya başladı.
İş bunlarla da sınırlı kalmadı.
Toplumsal çöküşün en korkunç boyutu ahlak kavramının yok olmasıyla ortaya çıktı.
Ahlaki çöküşle birlikte ortalık kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir hale dönüşürken, en yakınlarına güvenip sığınmaya çalışan çocuk, kadın, yakın akrabalar tam tersine en yakınlarından korkar hale geldi.
Her gün izlediğimiz akıl almaz olaylarla artık Lût kavmini de geride bıraktığımıza inanmaya başladım.
Haberleri izlemeye dayanamaz hale geldik. Ne zaman televizyonu açsak inanılmaz cinayet haberleri, tecavüz haberleri ve cinnet haberleriyle karşılaşır haldeyiz.
Toplum sağlığı diye bir şey kalmadı.
Yaşananların gösterdiği ise insanların psikolojik açıdan da dibe vurup çürüdüğü oldu.
Toplumdaki açlık, gelecek endişesi, hastalık korkusu, üretimin yok olup gitmesi, çalışıp ekmek parası kazandığı yerlerin bir bir kapanması ve işsizlik sorunları umutları her gün biraz daha karartır durumda.
Bu nedenle önce yetkililerin silkelenip bir kendine gelmesi ve göz önünde olan bu acı tabloya sırtını dönmekten vazgeçip, her soruna ciddi anlamda çözüm getirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Aksi taktirde akıl sağlığı yerinde olan bir kişi bile kalmayacak ortalıkta.
Mustafa Kemal Atatürk “Bir ulusun hasta olması demek, yıkıma uğraması demektir. O halde kurtuluş; ancak toplumdaki hastalığı tanılayıp sağaltmakla olanaklıdır” demiş. O zaman toplumumuzda yaşanan hastalıkların ne olduğu bariz bir şekilde ortadayken, geriye tüm bu sorunları sağaltmak kalmıyor mu?