Bir Şaman öğretisi der ki...
"Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz.
Nehirler kendi suyunu içemez..
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez..
Güneş kendisi için ısıtmaz.
Ay kendisi için parlamaz..
Çiçekler kendileri için kokmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz.
Rüzgar kendisi için esmez.
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur.
Her şey birbiri için yaşar.
Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur."
3000 yıl evvelinden bu öğretiye katılmamak elde değil.
Bir akıştan bahsediyor. Kendiliginden, doğal ve içten.
Bu nedenledir ki; bencilce, zorla, her istediğini almaya çalışan insanlar, yüzyıllardır savaşların en büyük sebebi oluyor.
Oysa çağlar öncesinden eski anlayislara da bakarsak tek bir kelime cikiyor karsimiza: Saygı.
Bizler yüzyıllardır var olan inanışların bir bütünü ve aynasıyız. Inanarak yaptiklarimiz, soylediklerimiz gerçekliğe ulaşır. Ve yüzyıllar sonrasının insanlarını etkileyebilir.
Bugün günlük hayatımızdaki birçok kültürel inancımızın dahi aslinda İslam’dan önce atalarımızın kültürünün izlerini taşıdığını görüyoruz.
Ağaçlara bez bağlamak, nazar boncuğu, tahtaya vurma, elden makas bıçak almama, köpek ulumasının uğursuz sayılması, yeni aya bakarak dilek dileme gibi inanışlar, şamanizmin etkisi olarak günümüze kadar gelmiş.
Bunlar yalnızca olayı göstermek açısından birer örnek. Bu duruma bakarak, böylesine bir aktarımın var olduğu evrende neye inandığımız çok önemli oluyor.
Bu inancı da bilerek olaylara bakınca, günümüzde 'önce kendini düşün!' diye öğretilen her düşünce; doğanın dengesine bir ihanet oluyor.