2022 yılında dünya nüfusunu oluşturan yaklaşık 8 milyar insanın en temel ve ortak talebi insanca yaşamaktır.
21. yüzyılda bu teknoloji ve uzay çağında temel ihtiyaçlarımızın elimizden alındığı bir sistemde değil, insan olarak yaşamaktan keyif aldığımız bir düzende yaşamak hepimizin hakkıdır. Aç kalmadan, barınaksız olmadan ve sağlıklı beslenerek yaşamanın yanısıra; barış, adalet ve huzur içinde yaşayabilmek insanlığın ortak kaygısıdır.
Modernizmin tanımı da ulaşmaya çalıştığı hedef de aslında buna hizmet eder. Irk, dil, din, cinsiyet farkı gözetmeksizin bireylerin ve toplumların en temel haklara sahip olduğu ve yaşama haklarının elinden alınmadığı bir dünyada medeniyetten bahsetmemiz daha da kolaylaşır.
Ancak Dünya tarihine baktığımızda ülkelerin savaşlara ayırdığı enerji ve zamanın; barışa ve insanlığa ayrılmadığını görürüz. 5000 yıllık tarihte yaklaşık olarak sadece 500 yılın savaşsız geçtiğini düşünürsek; kimseyi işgal etmeden, kimsenin işgali altında kalmadan insanca yaşayabilmenin oldukça zor olduğunu görürüz.
Örneğin, Birinci Dünya Savaşı, dünya tarihinde ilklerin yaşandığı bir savaş olarak bilinir. İlk defa bir savaş alanı, tankların, denizaltıların, uçakların kullanılabildiği kadar geniş coğrafyaya dağılmıştır. Klasik savaşların aksine, ülkeler karşılıklı askerleri güçleriyle sınır boylarında savaşmamış yalnızca; o ülkenin sivilleri de savaşlardan fazlasıyla nasibini almıştır.
Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı'ndan beri ülkeler 'silahsızlanmaya' çalışıyorlar aslında. Ancak ülkeler birbirlerine güvenemedikleri için; silahsızlanamalar gerçekleşemiyor.
Malum toprak kavgası, çatışan çıkarlar yüzyıllardır aynı.
Nükleer silahların durdurulması ve silahsızlanma anlaşmaları her ne kadar çoğalsa da, bugün gelinen noktaya bakarsak; artık hiçbir devletin birbirine güveni olmadığı bir dünyada yaşadığımızı görürüz.
Bu yüzyıllardan beri taşıdığımız travmaların sonucudur. Günümüzün süper güçlerinin yani Büyük Balinaların; gelişememiş ülkeleri, yani küçük balıkları yutma yarışında, bu yüzyılın yalnızlığı değerli de değil, intihar gibi.
Birbirine her anlamda bağımlı ülkelerin dahi enerji ve doğal kaynaklar için birbiriyle savaşmaktan korkmadığı bir ortamda, Dünya Barışını sağlamak için kurulan uluslararası örgütlerin bile yetersiz kaldığını görmekteyiz.
Aslında asıl mesele; silah kullanmaya gerek duyulacak bir ortamın en başında sorunlardan arındırılması ve savaş çıkmasına sebep olacak ortamların giderilmesi değil midir? Diplomasiyi geliştirebilmek değil midir?
21. yüzyılda da uğruna ölünen sınırlar, değerler aslında ne kadar yapay, ama bir o kadar da hayati!
Barış dolu bir dünyada yaşayabilmek hayaliyle,
Esen kalınız.