Falan kart alana şu ürün bu fiyata denildiğinde teklif de cazipse reddedemeyip kasa da önce kartı alıyor, alışverişi tamamlıyorsunuz. Bir sonraki alışverişte telefon numaranızla giriş yapılıyor ve sisteme adınızın Halil Can olarak girildiğini fark ediyorsunuz. Yıllar yılı Hilal- Halil karmaşasına dair tüm anılarınız bir film şeridi gibi akıyor gözünüzün önünde...
Adım bence bana en uyan isim. “Ramazan'a hilali görünce başlayın, hilali görünce bayram edin” hadisi ve bayramın ikinci gecesi doğan bir kız çocuğu olarak en isabetli isim Hilal. Bu anlamda adımla gayet de barışığım.
Bizim zamanımızda ikinci kademe denilmiyor ortaokul deniliyordu. Evveli de resim, müzik, beden eğitimi, matematik, sosyal hepi topu bir öğretmen. Her derse farklı öğretmen, tanışalım kaynaşalım günlerini takip eden sözlü zamanları. Listeden rastgele seçilen isim veya sıradan farketmiyor. Halil Can diyor öğretmen bende tık yok. "Yok mu" diye soruyor. “Halil Can yok” diyoruz, derse gelmedi sanıyor. “Ama yoklamada sınıfta görünüyor” diyince biz “Halil Can yok arzu ederseniz Hilal Can var” diyoruz. Artık Halil denilse de, uğraşmaktan bıkıp çıktığım da oluyor sonraları umarsızca. Ve gerçekten bir harika hoca “Halil” diyor yüzüme baka baka. Oysa upuzun iki de saç örgüm var. Allahım neydi günahım şarkısı daha yazılmadı ki isyeaaanlarıma derman olsun.
Yaş 19. Üniversitede öğrenciyim. Rahmetli babaanneme gidiyoruz haftasonları ziyarete. Bir heyecanla anlatıyor. Hafta içi jandarma gelmiş. "Bizde öyle biri yok" dediyse de işi çözene kadar epey düşünmüş. Bereket kim ne zaman doğdu, yaşı kaç tıkır tıkır bilirdi. Dile kolay 23 torun ve hepsinin doğumunu belirli önemli olaylarla ilintilendirerek tutardı aklında. Mesela ben dedem öldüğünde 5 aylıktım. İleriki yıllarda "deden öleli 30 yıl oldu nenem sen de 30 yaşındasın" ifadeleri dönerken "yok o ben değilim ablamdı" desem de "yaaa aaa nenem sendin" derdi. "Bak babaanne öyle uluorta diyip durma, nazar olurum, genç görünüyorum ya. Hem kadınların yaşı sorulmaz deniliyor, sen sorulmasına bile fırsat vermiyorsun" der takılırdım rahmetliye. Yattığı yerler nur olsun. Jandarma yaşı da söyleyince hangi torunu olduğunu anlamış. Bildiğiniz bakaya kalmışım ben.
Yüksek lisans başvurusu için sabıka kaydı isteniyor. O zaman devletin kurumlarının çalışanları var. E devlet kadar olmasalar da eeee idare ediyorduk bir şekilde. Başvuru dilekçesine tüm kimlik bilgilerinizi giriyorsunuz birkaç saat sonra almaya gidiyorsunuz. Bir görevli yüksek sesle okuyarak evrakları dağıtıyor. Derken Halil Can dedi. Üniversitede bu isimde sınıf arkadaşım olduğundan yok canım ben değilimdir, -o zamanlar ÖSYM'ye başvurmuş 18 adet hilal can bile varken Halil Can kimbilir kaç tanedir yani değil mi - Baktım hiç almaya yeltenen yok. Yine yanlış okundu adım diye ilerlerken görevli iki üç kişiye evrağını verdi bile. "Ben en alttakini alabilir miyim" dedim. "Niye zamanında gelmiyorsun" diye azarladı beni. "Halil Can dediniz benim adım Hilal Can" dediğimde evrağa baktı "eee işte bak Halil Can yazıyor" diye azar bölüm iki. İlişikte duran dilekçemi açtım "bakın ben Hilal diye başvurdum. Yazan kişi yanlış okumuş galiba" dedim. İlkin görevlide başlayan ve yayılan bir gülüşme furyası. Hıhh sanki çok komik. "Git yeniden yazdır" dedi, sonrasında savcıya onaylat. Yazıyı düzelttirip, onaylatma faslı 5 dakika sürdü. Bir de dilekçe verip bekleyenlerin "neden bu kızın işini çabuk hallettiniz" çıkışmalarına "Abilerim, ablalarım. Gerçekten bir tanıdığım yok buradan. Sabah verdim dilekçemi. Bugün yüksek lisans başvurusunun da son günü. Adımı Halil diye yazmışlar, oysa ben Halil gibi mi görünüyorum. Benim adım Hilal" cümlesini kurarken sona doğru dudağımı aşağı doğru salladım ki, başvuruyu kaçırmaktan daha fazla erkek ismiyle hitabın yaraladığını anlasınlar. Zaten onların yüzü de bir değişti, çatılan kaşlar iç bükey dudaklara yerini bıraktı. Başarılar bile dilediler bana...
Abartısız arabam olup faal olarak da araç kullanmamın 15. yılında denk geldim ilk polis çevirmesine. Ehliyet, ruhsat değil, nüfus cüzdanı istedi memur. Bunalmış ama belli, yüz asık. GBT bakılıyormuş. Verdim kimliği. Bir müddet sonra memur geri döndü. Telaşlı bir şekilde "Bir sıkıntı yok değil mi" dedim, şaşırdı tabii. Normalde "buyrun", "teşekkürler" alışılmış replik. "Sorun mu çıkmalıydı" dedi şüpheli bakışlarını da ekleyerek. "Asker kaçağı değilim yani çok şükür" dedim, anlamadı. Anlatıverdim zamanında adımı yanlış okumuş bir işgüzarın bakaya kaldığıma dair gönderdiği evrağı. "Olur ya düzeltilmemiştir diye sordum" dedim. Nüfus cüzdanıma baktı. Yüzüne yerleşen gülümseme ile "Hilal hanım buyrun" dedi. Hakikaten düzeltilmese ne olurdu halim? Şimdi ben de gülümsedim.
Muhabbetle...