Felsefe tarihinin en eski tartışma konusudur: GERÇEK nedir?

Gerçek kavramı, hem duyu organlarımızla algılayabildiğimiz şekilde 'mevcut olan' hem de 'sahte olmayan' diye iki şekilde tanımlanabilir.

Günlük hayatta beş duyu organımızla aldığımız bilgiyi, beynimiz programlandığı şekilde bize yansıtır ve tepkilerimizi de bu duruma göre, yani algılarımıza göre veririz.

Bu nedenle, gerçek tek olsa bile, herkesin gerçeği algılama biçimi farklıdır. Bu algı zihinde oluşur ve gelişir. Gördüğümüz ve zihnimize kaydettigimiz imajlar da birbirinden farklıdır. Gerçeği algılama biçimimiz, bizi biz yapan değerlerden birisi olarak karşımıza çıkar.
 

Bugün dünya genelinde en çok okunan romanlara baktığımızda, bilim kurgu romanlarının en başlarda yer aldığını görürüz. Biz insanlar, kurgulara inanmayı severiz.

Amerikalı bilimkurgu yazarı Philip K. Dick, “Gerçeklik, ona inanmayı bıraktığın vakit, kaybolup gitmeyendir" der.

Yani gerçek olan şey, bizden bağımsız da oradadır. Biz ona inansak da inanmasak da oradadır.

Evrenin gerçekleri bilim insanlarınca arastırılmaya devam ederken, gelişimin en önemli sebebi aslında insanların dünyayı farklı algılmasıyla oluşuyor.

Herkesin algısı aynı olsaydı, robotlara kodlanan standart bir yazılımla calışıyor gibi dolaşırdık her birimiz. İstenilen tepkiyi verir ve kafa karışıklığı olmadan bir arada kalabilirdik.

İyi ki de bu şekilde değiliz. İyi ki de algılarımız farklı birbirinden. Zira, farklılıklar ve çatışmalar gelişmelerin temelini oluşturuyor.

Bu yüzyılda üstelik bir de sanallık kavramı çıktı karşımıza. Gerçek, sahte, sanal, sentetik gibi kavramlarla tanımlıyoruz artık gördüklerimizi. Ayırt etmesi güç. Hele ki gerçeklerin çarpıtılmaya çok müsait olduğu bir zaman diliminde…

Kimliklerimiz, dilimiz, dinimiz ve buna benzer bir çok kavram bizi sarıp sarmalıyor ve yüzyıllardır beraber yaşamayı başarmaya çalışıyoruz bu evrende. Gereklilerimizin ve gerçekliklerimizin önemini göz ardı edebilirsek eğer başaracağız.

Göz ardı ettiğimiz vakitlerde ise; yok olmaktan, mevcut olmamaktan, kaybolmaktan, gerçek olmamaktan korktuğumuz için de sıkı sıkıya bağlanıyoruz onlara... Kimliklerimize, dilimize, dinimize…

Algılarımızı yönlendiren şeylerin ne olduğunu tam olarak olmasa da genel olarak anlayabilirsek; dünyaya bakışımızın çok daha olumlu yönde değişeceğini umut ediyorum.

Hakikatleri olduğu gibi görmek isteyenlerin çoğalması umuduyla…

Esen kalınız,