Hepimizin de bildiği gibi, her birimizin, fiziksel veya ruhsal olarak genlerle gelen bir takım özelliklerimiz vardır. En belirgin olan ve göze çarpanı, adı üzerinde gözle de görüldüğü için doğal olarak, fiziksel olanlar. Anne ve babaya, yakın akrabalara benzerlik gibi. Aslında bizlerin çok da fazla bilmediği, günümüzde yeni yeni araştırılan, genetik olarak atalarımızdan aldığımız, (piskolojik miras) oluşumumuzun piskolojik boyutu da var. Bu oldukça derin bir konu ve bugün burada yalnızca bu boyutun olduğunu belirtmekle yetineceğim…

Bir bebek dünyaya gözlerini açtığında, görünüşte birbirlerinden hiçbir farkları olmamalarına rağmen, kız veya erkek cinsiyetinin kazanımlarıyla dünyaya gelmekteler. Büyümeye başladıkça bu özelliklerde ortaya çıkmakta ve kendini göstermektedir. Erkek çocuklar, baba evde yokken baba gibi davranmaya meyillidirler. Kız çocukları ise ilk başta seçtikleri oyuncakları ile zaten annelik içgüdüsünü gösterirler, bebekler ve evcilik oyun setleri daha fazla ilgilerini çeker. Oysa erkek çocuklarının en rağbet ettiği oyuncak, büyük küçük çok farklı detaylardaki çeşitli arabalardır…

Kız çocuğu oyunlarında bile, babası geldiğinde ona kahve yapar, yemek pişirir. Arkadaşları ile oyun oynarken biri düştüğünde de yanına ilk koşup bir şeyi var mı diye bakan, onu teselli edende, genelde kız çocuklarıdır. O şefkat duygusu içlerinde vardır zaten. Okul bahçesinde, köşe başlarında gurup gurup oturup sohbet eden bir birlerine heyecanla bir şey anlatan ve dinleyen, dertleşen, genelde kız çocuklarıdır. Erkekleri daha çok koşarken, top oynarken görürsünüz…

Kız çocukları erkeklere göre daha duygulu, daha duyarlı ve bir o kadar da naif ve kırılgandırlar. Anneleri evde olmadığında ise kardeşlerine gönüllü annelik rolünü oracıkta üstleniverirler… Çocukluğumdan hatırlıyorum, annem birkaç gün ani olarak bir yakınımızın yanında hastanede refakatçi olarak kalmıştı. Ben evin en büyük çocuğu, bir abla olarak henüz ilkokul çağında olmama rağmen, anneme ait bütün görevleri üzerime alarak, komşulardan tarif alıp, akşama yemek hazırlamış ve babam gelmeden, annemin yaptığı gibi sofrayı kurmuştum…

Şu an sizleri duyar gibiyim, “oooo nerede, o bizim zamanımızdaymış” dediğinizi…

 Evet belki de bizim zamanımızda annelerimiz bizlere sorumluluğu biraz daha fazla ve erken yaşlarda verdiler. Ama şu anda o kız çocukları, annesi gibi çay kahve yapmak istediğinde anneler, “aman kızım sen daha küçüksün dökersin, bir yanın yanar” diyerek o çocuğu engellemeseler ve ona rehberlik ederek biraz da hoşgörüyle ve sabırla, onunla eğlenerek, teşvik ederek, onlarla birlikte yapabilseler. O küçücük kızların içlerinden doğal olarak gelen isteği söndürmeseler. Daha sonra büyüdükçe, “aman kızım sen derslerini çalış ödevlerini yap yeter.” demek yerine ev işleri ile ilgili ufak tefek sorumluluk da verseler. O güzelim içsel annelik güdülerini engellemeden yarının annelerini yetiştirmeye çalışsalar. Farkına bile varmadan onlara o kadar güzel iyilik ederler kiiiiii…

İnanın o beceremez yapamaz diye sınır koyulan o kız çocukları öyle çok şeyi öyle güzel de becerirler ki sizlerde buna şaşarak bakarsınız. O güç, doğası gereği, kız çocuklarının içinde var zaten. Burada büyüklere düşen biraz onlara güvenmek, tabii ki çokça da teşvik ederek, ara sıra beceremediklerinde ise onların heveslerini kırmadan, yapıcı bir şekilde destek olmak. Bakın o zaman neler yapabiliyorlar…

Anlatmaya çalıştığım, annelik kız çocuklarının doğasında genetik olarak var zaten. Yalnızca çocuğa karşı değil doğadaki bütün canlılara, çiçeğe böceğe daha duyarlı ve şefkatli olduklarının şüphesiz ki sizlerde farkına varmışsınızdır. O güzel kız çocukları doğuştan birer ANNE’dir zaten…

Bu vesile ile bütün, kız çocuklarının, kadınların, annelerin, anneannelerin, babaannelerin ve anne adaylarının ANNELER GÜNÜ’NÜ gönülden kutluyorum…

ANNE DUYARLILIĞINDA ANNE NAİFLİĞİNDE VE EVİNİZDE KALIN HOŞÇAKALIN

Zeliyha ÇINAR

Eğitimci & Aile Danışmanı

[email protected]