(1.bölüm)

Kadın;

Aslında her toplumda kadın olmak biraz zor olsa da, Türk toplumunda kadın olmak çok daha zor diye düşünüyorum. Özellikle bizim toplumumuzda kadına yüklenen sorumluluklar oldukça fazla…

Daha çocukluktan başlar bu sorumluluklar, kız çocuğu kaç yaşında olursa olsun eğer arkasından bir kardeş geldi ise, direk sorumluluk başlamıştır. O bir çocuk olabilir ama abladır da. Abla demek annenin yardımcısı, sağ kolu, cankurtaranı ve bir yerde kardeşlerinin de küçük annesidir.

Kendi çocukluğumdan hatırlıyorum da, o dönemde kız çocukları çok erken yaşta evlendirilirmiş. Annem de 14-15 yaşlarında evlendirilmiş.

Annem o gencecik yaşına rağmen,  beş çocuk doğurmuş arada doğmadan ölenleri saymıyorum bile. Bu şartlarda doğal olarak, sağlığı da pek yerinde değildi. Hatta o dönemlerde hatırlıyorum da, anneler hep hasta olurlar zannederdim.

 Annem yazık, kadıncağız çaresiz kimden destek alacak, tabii ki ona göre biraz büyümüş olan kızı onun doğal yardımcısı olacak, 7-8 yaşlarında olmama rağmen kız kardeşlerimin, bir abla olarak sorumluluğunu aldığımı hatırlıyorum. Onlarla ilgilenmeye çalışırken, bir taraftan da kendinde eksik kalan yapılmasını istediğin şeyleri yapmaya çalışarak, minik annelik yapmaya çalışırsın kardeşlerine…

Derken annenin o zorlu yaşantısını yaşamak istemiyorsan eğer, tek kurtuluş çarendir okuyup bir meslek sahibi olabilmek, ama bu hiç de göründüğü kadar kolay değildir 35-40 yıl öncenin Türkiye’sinde. “Kız çocuğu okuyup ta ne olacak, alan…….beslesin” zihniyeti ve okuyabilmek için verilen uçsuz bucaksız mücadeleler.

Liseye kaydoluşumu hiç unutamam, ben kayıt dönemini muhtemelen kaçıracaktım. Ankara’da oturuyor olmamıza karşın, Anadolu kültürü ile yetişip, bağlarımızın kopmamış olması nedeni ile yaz tatili dönemlerinde köye giderdik. Kışlık erzak köylerde hazırlanır ve getirilir, aile bütçesine de böylece katkı sağlanmış olurdu.

Fakat köye gidince de kolay kolay gelinmezdi. Bazen okullar bile açılmış olabilirdi, bunu ben çok iyi bildiğim için babama sürekli okul kaydımı hatırlatıyordum, babamda bana “kızım dönüşte yaptırırız” diyerek beni oyalamaya çalıştığını hissediyordum. Benim içim hiç mi hiiiç rahat değil. Dedem zaten okumamıza karşı çıkıyor ve ara ara babama kızdığını da biliyorum.

Annem ise kendisi ilkokulu bile tamamlayamadan okuldan alındığı için, aslında okumamızı çok istiyor ve zaman zaman babamla konuşurken onu ikna etmeye çalıştığını hatırlıyorum, “kız meslek lisesine yollasak erkekte yok, orası o kadar karışık olmaz, hem de kendi dikişini diker hatta konu komşuya da dikerek aile bütçesine de katkısı olur” diyor. Fakat babamın pek de ikna olmadığını ben anlıyorum, (bir anlamda onlarda haklılar,75-80’ler Türkiyesi ve ortam oldukça karışık, kimselerin can güvenliği yok)

Yoook bu böyle olmayacak, okul hayatımı şansa bırakamam düşüncesi ile ben hemen harekete geçiyorum. İlk ve ortaokulu birlikte okuduğumuz arkadaşımın annesi geliyor aklıma. Ona da annesi “Zeliyha giderse liseye senide ancak o zaman yollarım” dememiş miydi? Tabii ya, neden olmasın en azından şansımı denemiş olurdum.

Hemen kayıt için gereken evrakları hazırlayarak, arkadaşımın evinin yolunu tutuyorum, annemlerinde selamını söyleyerek, hem kendi kızını hem de benim velim olarak beni de liseye kaydettirmesini rica ediyorum. Durumu açıklıyorum, köye gidiyor olduğumuzu ve bizim köyden geç geleceğimiz için kayıtların kapanmış olabileceğini izah edince, o da kabul etmişti.

 Şu an çok sıradan gibi görünen lise eğitimi o yıllarda benim için oldukça önemli idi. O dönemin Türkiye’sinde, ancak çok ileri görüşlü ve maddi sıkıntısı olmayan aileler  kızlarını en fazla lise, o da ancak Kız Meslek Liselerine kadar okumalarına izin verirler, onun amacıda iyi bir ev hanımı olabilsin ve düzgün çocuklar yetiştirebilsin diye idi. Kendi evi dışında hele ki çalışması hayal bile edilemezdi…

Daha önce ailemizden hiçbir kız çocuğunun eğitimi buraya kadar gelmemişti, sadece bizim ailede değil, eğer ben bu eğitimi alabilirsem belki de ileride üniversiteye gitme şansım bile olabilirdi. Kim bilir mücadelemi sürdürürsem eğer, çalışma şansını bile bulabilirdim belki de.

Oysaki erkekler için durum hiç de böyle değildi. Erkek çocuklarını okutabilmek için ailenin bütün imkanları seferber edilirdi. Köy veya kentte olması da buna engel teşkil etmezdi. Bu anlamda bizim köyümüz hatta çevre köylere öncülük bile ediyor, üst kademelere yükselmiş okumuş erkekler çıkarıyordu…

Annemin döneminde bile aynı evde büyüdüğü amcasının oğlu köyde olmalarına rağmen, kasabada ev tutularak babaanne eşliğinde lisede, sonrasında büyük şehirde hem de özel okulda üniversitede okuması sağlanmış. Annemin ise ilkokulu bitirmesine bile izin verilmemiş, 4. Sınıfa geçtiği yaz, artık büyüdü okuyup ta ne yapacak, oğlanlara mektup mu yazacak diye okuldan alınmış, o dönemde birçok kız çocuğuna yapıldığı gibi… 

Benim bu yolu aşmam demek, o çevrede arkamdan gelecek bütün kızların yolunu açacaktı. Aslında bu anlamda ben tam olarak kızlar adına toplumsal bir sorumluluk taşıyordum…